Page 82 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 82

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                          TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9          39

             2.ÜNİTE > Hikâye      Kazanım : A.2.14. Yazar ile metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                       YAZARI TANIDINIZ MI?                            25 dk.
             Amacı      Sanatçıyı yazmaya iten olayların farkına varabilmek.                     Bireysel


             Yönerge   Sait Faik Abasıyanık’a ait “Haritada Bir Nokta” adlı hikâye “Balıkçı teknesinin temizlenmesine yar-
                     dım eden bir yabancıya, çalışmasının karşılığı olan ve âdet olduğu üzere verilmesi gereken bir tek dülger
                     balığının bile verilmeyişindeki haksızlığı” anlatır. Aşağıda, hikâyeden bir kesit yer almaktadır.  Alınan
                     kesiti okuyunuz, soruları cevaplayınız.


                                                  HARİTADA BİR NOKTA
              (…)
              Sonbahar uzun ve güzel geçti. Çardaklardaki yapraklar kırmızının en son haline doğru ağır ağır kızara
              kızara, kırmızının renk oyunları içinde, düşmeden önce ne kadar sallanıp durdular.
              İnsanlara ağır ağır sokulmaya çalışıyordum. Babadan kalma ev, anamın sayesinde gürül gürül işliyor-
              du. Bense, orada kafamı kuma sokmuş devekuşu gibi oldum önce. Artık bütün günümü ve gecemi bu-
              rada geçirecektim. Etrafımı çeviren insanların hepsini kendimden çok iyi, çok namuslu, hani demin
              söylediğim evine dönen “müsrif çocuk” ruhuyla seyrediyordum. Niyetim, yazı yazmak bile değildi.
              Balığa çıkacaktım. On kuruşa kahve içecektim. Kaybettiğim her şeyi; insanlığı, cesareti, sıhhati, iyiliği,
              saffeti, dostluğu, alın terini, sessizliği yeniden bulacak, belki yeniden bir adam olmasam bile bir temiz
              hayatın içinde hayran, meyus ve mahcup ölümü bekleyecektim. Aklıma ara sıra esen yazı yazmak ar-
              zusunu, arzusunu değil kötü huyunu, bu tek kötü huyu başarılar, şöhretler düşünmeden, “düşünürsem
              Allah canımı alsın!” düşüncesiyle yeniden bulabilirsem kalemsiz kağıtsız dağlara fırlayacak, balığa
              çıkacaktım. Yazmayacaktım. Biliyordum ki, insanlar beni pek sevmeyeceklerdi. Bir adam ki, onlar gibi
              değildir. Balığa çıkacak olsam, “Koca evi barkı var (...) Deli midir nedir? Pay da almaz,” diyeceklerdi.
              “Baba fırını has çıkaran enayi, çalışmıyor, bereket ki, anası var, yoksa satar savar sürünür,” diyecekler-
              di. Hiçbir zaman yeniden damla damla, dakikaları duya duya, sıkıla patlaya; rüzgârı, balığı, denizi, ağı
              seve seve ölümü beklediğimi bilemeyeceklerdi.
              Ne zararı vardı. Ben onları hayalimde adanın insanlarıyla ölçe ölçe, en büyük kusurlarını hoşgörüsüz-
              lüklerinde bularak mahcup sevecek; bir adaçayı, bir kâğıt oyunuyla rüzgârlı günü bitirdikten sonra
              yatağıma yeni doğmuşçasına günahsız, hatıraları kova kova; iyileri, kahramanları, namusluları, hak
              yemezleri, alınteriyle sert tabiattan kavga ve dostlukla ekmeğini çıkararak, birbirlerine fedakârlıklar
              ederek yaşayanları seyirden duyduğum hazla derin ve rüyasız bir uykuya dalacaktım. Sabahleyin yine
              rüzgârla, yağmurla uyanacaktım. Camları buğulu bir kahvenin içinde elleri nasırlı, yüzleri güneş ve
              rüzgârla çizgili insanların arasında bugünü de bir günah, daha doğrusu bir kötülük işlemeden bitire-
              cektim.
              Onların arasına seyirci sıfatıyla sessizce karışarak oldukça mesut yaşadım. Şehire bile inmiyordum.
              Her şey tahayyül ettiğim gibiydi. Yalnız pay meselesinde çirkin hadiseler geçtiğini işitiyor, onu da
              duymamazlığa geliyordum.
              (…)
              Balık verilmemiş adam, kahvenin bir iskemlesine oturmuştu. Kahveci başına dikilmişti. Kahveciye;
              - Kalkacağız, kalkacağız, dedi.
              Ayağa kalktı. Kendisi için laf işitmiş adama;
              - Zararı yok hemşerim, dedi, zararı yok. Vermesinler, istemez.
              Gözüken vapura doğru yürüdü. Küçük adımlarla bir Şarlo gibi seğirterek uzaklaştı
              Söz vermiştim kendi kendime: yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da hırstan başka ne idi?
              Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs hiddet neme gerekti? Yapama-
              dım. Koştum tütüncüye, kâğıt kalem aldım, oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkı-
              lırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan
              sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.
                                                                                         (Düzenlenmiştir.)
                                                Sait Faik Abasıyanık, Havuz Başı-Son Kuşlar, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1993.



                                                                                                    81
   77   78   79   80   81   82   83   84   85   86   87