Page 35 - Felsefe
P. 35

Felsefe 11





           Birey-Devlet İlişkisi
             17. yüzyıl felsefesinde mutlak monarşiye dayalı devlet sistemleri düşünülmüş, devletin her türlü gücü
           elinde bulundurmasının birlik ve beraberlik açısından zorunlu olduğu görülmüştür. Bu görüşe kapsamlı
           olarak ilk karşı çıkış J. Locke tarafından yapılmıştır. Locke, mutlak monarşiye karşı liberal (özgürlükçü) bir
           devlet sistemini ileri sürmüştür.

           Locke             İnsan doğasından yola çıkar, toplumsal sözleşmeyi kabul eder ama düşüncelerinin so-
                          nucunda mutlak monarşiye varmaz. İnsanların doğal ortamda özgür yaşadığını ifade eden
                          Locke, herkesin eşit olduğunu ve birbiriyle dayanışma hâlinde bulunduğunu belirtir.

           Montesquieu       İnsanın özgürce davranma yetisine sahip olduğunu belirten Montesquieu, bu özgürlü-
                          ğün korunması için güçler ayrılığı ilkesini öne sürer. Devletlerde yasama, yürütme ve yargı
                          güçlerinin bulunduğunu ve özgürlüğü kısıtlamamak için bunların birbirini denetlemeleri
                          gerektiğini belirtir. Montesquieu, görüşleriyle günümüz devlet sistemini oluşturan ve güç-
                          ler ayrılığını kuramlaştıran ilk düşünürdür.

           Rousseau          İnsanların  bir  araya  gelip  zorunlu  olarak  “toplumsal  sözleşme”  yaptığını  ve  bunun
                          doğrultusunda devletin kurulduğunu ileri sürer. İlk devletin varlığının başka bir devletin
                          oluşmasını sağladığını, devletlerin giderek arttığını ve bu durumun da savaşlara sebep
                          olduğunu düşünür. Rousseau, medeni toplumun yasalarla düzenli bir bütün oluşturabi-
                          leceğini düşünür.


           Ahlakın İlkeleri
              Bu dönemin filozoflarından bazıları aklı merkeze alarak ahlakı anlama ve yorumlamaya yönelmiştir.
           Bunlar arasında Kant ve Bentham’ın görüşleri önemlidir.
              Kant, iyi istenç (iyi isteme) kavramıyla şartlar ne olursa olsun her zaman doğru olarak kabul edile-
           bilecek ilkelere göre davranmayı anlar. Kant, iyi istencin yanında ödev kavramını kullanarak onun nasıl
           bir eylem olduğunu da açıklamaya çalışır. Ona göre ödev insanın kendi isteğiyle sorumluluğunu aldığı,
           koşulsuz, içten ve vicdanı tarafından verilen emirlerdir. Ödev, bütün insanlar için geçerli olan ama kimse-
           nin arzu ve isteklerine bağlı olmayan evrensel ahlak ilkesi taşır. Dolayısıyla bir irade, ancak ödevi yerine
           getirdiği zaman iyi irade olur.
              Kant, ahlaki açıdan üç ilke öne sürer. Bunlar Kant’ın maksimleri olarak da bilinir. Maksimler, kişinin
           davranışta bulunurken ödeve uygun davranmasını sağlayan evrensel ilkelerdir. Kişi, bu ilkelere uygun
           davranırsa ödeve uygun davranmış olacaktır.


                                                   Kant’ın Maksimleri



                                  “Öyle eylemde bulun ki eyleminin gerisindeki maksim, herkes
                               için geçerli evrensel bir yasa olsun!”



                                  “Kendinde ve başkalarında insanlığı bir araç olarak görecek şe-
                                kilde değil de onu bir amaç edinecek şekilde davran.”



                                   “Her zaman akıllı iradeni, evrensel bir yasa koyucu olarak gö-
                                revde bulunacağı şekilde davran.”



                                                   Kant’ın Maksimleri

          34
   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40