Page 136 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 136

11         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI




                  Musa —  Arzetmişler.

                  Bayram — Ee ?...
                  Musa — Mecnunu affeyledim, diye ferman etmiş.
                  Bayram — Çok şey.

                  Musa — Edirne tımarhanesinde bir zaman kaldım. Hak şifa ihsan etti, delilikten kurtuldum.
                  Bayram — Oh.. oh.

                  Musa — Fakat ismim Fermanlı Deli kaldı.
                  Bayram — Adam sen de, canın kurtuldu ya...

                  Musa — Hamdolsun.
                  Bayram — Hayretimden dişimin ağrısını unuttum yahu.. Ee.. nasıl oldu da böyle meşhur hoca
               oldun?
                  Musa — (Gülerek) sorma hemşehri, sorma. Herkesin itikadı beni hoca etti.

                  Bayram — Tuhaf şey!
                  Musa — Benim ne huddamdan, ne havastan, ne cinden, ne periden, ne efsundan, ne sihirden,
               hiç.. hiçbir şeyden haberim yok. Biraz okur ve yazarım, işte bu kadar.
                  Bayram — (Gülerek) İstanbul içinde öyle şöhret bulmuşsun ki her derde dermansın diyorlar. İşte
               ben de bilmiyerek sana geldim.

                  Musa — Ben tımarhanede iken delilerle eğlenmek için yalandan muskalar yazar, okur, üfler, vakit
               geçirirdim. Tesadüf birkaç deli akıllandı. Artık herkesin ne derdi olsa bana gelmiye başladı.. Şöhretim
               arttıkça arttı.

                  Bayram — Ne âlâ...
                  Musa — İstanbul’a geldim. Zengini, fukarası sabahtan akşama kadar dolar dolar boşalır, mangır
               su gibi...
                  Bayram — Çok âlâ, lâkin yoldaş çektiğin dişin acısını ölünciye kadar unutamıyacağım.

                  Musa — Ne bileyim yüzün, gözün sarılıydı. Tanıyaydım seni dişçiye gönderirdim.
                  Bayram — O ne dehşetli diş çıkarmak ?..

                  Musa — Ne yaparsın.. âlem böyle acayip şeylere rağbet ediyor. Kolu kırılır, çıkıkçıya gitmez bana
               gelir. Midesi ağırır, hekime gitmez, muska almak için bana gelir. (Gülerek) dişi ağırır bana gelir..

                  Bayram — Ne bileyim, bir efsun ile elini sürmeden diş çıkarıyor, dediler.
                  Musa — Ben de öyle yaptım ya elimi sürmedim.

                  Bayram — Aman... aman... diyorum ya.. ölünciye kadar unutmıyacağım. Ne bileyim beni kandır-
               dılar. İstanbul’da Fermanlı Deli Hazretleri diye bir anılıyorsun.
                  Musa — (Gülerek) benim için daha ne efsaneler var. Gûya ben asıldıktan sonra periler beni alıp
               kaçırmışlar.. peri padişahının sarayına götürmüşlermiş. Benim evime her gece peri padişahı misafir
               gelirmiş, miş, miş. Bir alay eracifi eblehane.




        134
   131   132   133   134   135   136   137   138   139   140   141