Page 147 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 147

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI                                         12




                 (...)
                 Köse Hasan neden sonra yüzünü öteye çevirdi. Bu, onu bırakıp gitmek için öteberilerini toplamaya başlayan
               hemşerilerini görmemekle birlikte, bakışlarıyla onları rahatsız etmemek içindi. Hemşerilerinin birer hırsız gibi,
               suçlu gidişlerini görmedi. Yalnız, öfkeli sesini işitti Köse Topal’ın:
                 “Boyları devrilesiceler!”
                 Şıp, döndü:
                 “Niye,” dedi. “Niye emmi?” Topal daha çok Köse Hasan’a kızgın:
                 “Niyeymiş. Niyesi var mı? Hasta hemşeri bekâr damında konulup gidilir mi? Günah be!”
                 Ağlayan sesiyle gene de hemşerilerini kayırdı:
                 “Ne yapsınlar? Onlarınki de ekmek derdi, geçim derdi. Gözü çıksın.”
                 Köse Topal iyiden iyiye kızmıştı Hasan’a:
                 “İyi öyleyse, benden de yardım olmayacağına göre, ne hâlin varsa gör!”
                 “Aaaamaaan bre emmi,” dedi. “Ölmüş eşeğin kurttan korkusu mu olur?”

                 Hasan çok kötü yaşam koşullarının içinde tek başına ve parasız kalır. Yusuf ile Ali inşaatta çalışırken zamanla
               birbirlerinden uzaklaşırlar. Yusuf bir süre sonra duvar ustası Kılıç Usta’dan duvar örme işini öğrenir ve kendisi de
               usta olur. Taşeronla arası açılan Kılıç Usta işten ayrılır ve yerine Yusuf geçer. Bu sırada eski kaldıkları yerden ge-
               len bir işçi Hasan’ın öldüğünü Yusuf ile Ali’ye haber verir. Ali bir süre sonra inşaattan ayrılır. Bir çiftlikte ırgatlığa
               başlar, daha sonra harmana gider. Ali’nin yeni çalışma alanında ırgatbaşı, patozda koltukçuluk yapan tecrübeli
               iki işçiden hoşlanmamaktadır. Onları tecrübe isteyen bu zor işte Ali ve Hidayet’in oğlu Mıstık’la değiştirmek ister.
               Diğer tarafta Yusuf iyi bir duvar ustası olmuştur. Taşeron ile şoför, yapının çimentosunu çaldıkları için inşaat sa-
               hibi Neşet Bey tarafından kovulur ve inşaat yarım kalır.





















                 Aşağıda Ali’nin saflığından yararlanan ırgatbaşının, onu Mıstık ile birlikte çok tehlikeli ve tecrübe iste-
               yen koltukçuluk işinde çalıştırmaya başladığı gün yaşananları okuyacaksınız.
                 Günler art arda geçiyordu.
                 (...)
                 Ustaysa, elinde yağdanlık, makineleri yağlarken kıpkırmızı, bıkmış usanmıştı bu işlerden.
                 (...)
                 Çoluk çocuk yüzünden kendini dolap beygiri gibi görürdü. Çoluk çocuğu olmasa, ya da daha bol bir kazanca
               ulaşsa neler geçmezdi aklından! “Bir piyanosu olsun isterdi her şeyden önce. Bir piyanosu olsa, yıllardır içine is
               gibi sinen can sıkıntısından sıyrılıp çıkacağını sanırdı. Beethoven’a hayrandı. Daha doğrusu, Beethoven’ın guru-
               runa hayrandı. Türkçe’de Beethoven üzerine ne kadar kitap, yazı yayımlanmışsa hemen hemen hepsini satın al-
               mış, yer yutar gibi okumuştu. İşlerin durduğu, haftalarca dinmek bilmeden yağan yağmurların başladığı karan-
               lık kış günlerinde, çarçabuk mahallesindeki kerpiç evinin nispeten aydınlık bir köşesine çekilir, boyuna okurdu.
               Ama en çok okuduğu Beethoven üzerine yazılmış şeylerdi. Böyle zamanlarda kendi de Beethoven olurdu. İşba-
               şında küfürbaz, kaba bu adam, Beethoven’in sağırlığına hüngür hüngür ağlamıştı.




                                                                                                           145
   142   143   144   145   146   147   148   149   150   151   152