Page 55 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | Kazanım Kavrama Etkinlikleri
P. 55
13 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 Ortaöğretim Genel Müdürlüğü
Dram şiirinin öbür şiir türlerinden farkı da buradadır. Diyelim ki lirik şiirde şair hep kendisi olarak
konuşur. Galip “İsterim hüsnün gibi cevrine pâyân olmasın/Tek seni sevmek cihân halkına âsân olma-
sın” derken, Galip olarak söyler bu mısraları. Oysa Shakespeare, örneğin Hamlet oyununda başka
kişilerin ağzından konuşur. Hamlet olarak konuşur. Ophelia olarak konuşur, vs. Gerçi destan şairi
de birtakım kişileri konuşturur, ama onun kişileri şairden bir türlü kopamazlar; romanda olduğu
gibi sürekli olarak yazarın güdümündedirler. Dram şiirinde ise, kişiler kendi başlarına vardırlar,
yazarı hiç görmeyiz ve dram yazarı kendini ne denli hissettirmezse o denli başarılıdır.
(…)
- Eserlerinizde halk hikâyeleri, şiiri, folklor malzemesi ve Divan edebiyatı var. Siz kültürümüz-
den bütünüyle yararlanma taraflısı olduğunuza göre, yeni yetişecek sanatçıların nasıl beslenmelerini
tavsiye edersiniz?
- Kalıcı tiyatro her şeyden önce dil olduğuna göre, oyun yazarı olmak isteyen genç, Göktürk
Yazıtları’ndan günümüze dek bütün Türk edebiyatından sorumlu tutmalı kendini, Divan şiiri ile
Halk şiirinin ustalarını tanımalı; mutlaka yabancı bir dil öğrenip dünya tiyatro tarihini incelemeli,
tiyatro sanatının şaheserlerini okumalı doğu batı demeyip bütün insanlığın tiyatro mirasına sahip
çıkmalı. Sonra, dünya felsefe tarihinin doruklarını da tanımalı; özellikle Batı felsefesinin tarihi, ti-
yatro yazarını son derece ilgilendirir, çünkü Sokrates öncesi filozoflardan çağımızın düşünürlerine
dek Batı felsefesi, filozofların birbiriyle söyleşmesi, hesaplaşmasıdır; bu bakımdan tiyatroyu andırır.
- Eserlerinizin bir kısmı henüz oynanmadı. Eserlerinizi sahnede görmemenizin sizdeki tesiri nedir?
- Evet Dörtbaşı Mamur Şahin Çakırpençe ile Cem Sultan henüz oynanmadı; ikisi de Devlet Ti-
yatrosu’nun edebî kurulunca kabul edildi, ama sahneye çıkamadılar. Buna üzülüyorum, ama elden
bir şey gelmediği için, kitap hâlinde çıkmış olmalarıyla avutuyorum kendimi. Cem Sultan’ın ikinci
baskısı bile yapıldı; ama iki kez, birtakım tatsız olaylar yüzünden bu oyun sahnelenemedi. Oysa bir
yazar için oyununu sahnede görmek son derece önemlidir, yeni aşamalar yapması için gereklidir bu.
- Eserleriniz kötü oynandığında neler hissediyorsunuz?
- Oyunlarım kötü oynandığında, düş kırıklığına uğruyorum elbette. Oynanan bütün oyunla-
rım kitap hâlinde çıktığı için, “Belki” diyorum, “bu işten anlayan, insaf sahibi biri oyunun metnini
okumak zahmetine katlanır da, benim ne yapmak istediğimi anlar.”
- “Topkapı” ile bir de senaryo yazdınız. Bu çalışmaya devam edecek misiniz? Osmanlı tarihini
mekânla bağladığınıza göre, bunu bir de Dolmabahçe ve Yıldız takip edebilir mi?
- Topkapı senaryosu bana ısmarlanmıştı. Konularını tarihten alan oyunlarımın çoğu Topka-
pı’yla ilgili olduğu, hatta büyük ölçüde orda geçtiği için, Topkapı’nın bende özel bir yeri vardır;
önemli bir simgedir o. Dolmabahçe ile Yıldız saraylarına gelince ısmarlanırsa, düşünebilirim. Gerçi
bu sarayların tarihimizdeki ve dünya tarihindeki yerleri Topkapı’nınkiyle karşılaştırılamaz, ama o
saraylarda da ilginç şeyler olmuştur.
- Size komedi ve tragedya yazarlarından en çok tesir edenler kimler oldu? Başlangıçta kendinize
model aldığınız, taklit etmek istediğiniz kimse var mıydı?
- Tragedya alanında beni en çok etkileyenler Aiskhylos, Sofokles ve Euripides ile Marlowe ve
Shakespeare olmuştur. Lorca’yı da sevdim, ama o, sözünü ettiğim tragedya şairleri çapında değil
galiba. Heinrich von Kleist de sevdiğim oyun yazarlarındandır, güzel tragedyalar yazmıştır; Kırık
Testi adlı komedyası ise, bu türün birkaç şaheserinden biridir. Tabiî, Aristofanes ile Moliere de var.
Ancak, ben bu yazarları okudum, inceledim, sevdim, bazılarından çeviriler de yaptım; onlarda bana
ait ne varsa, almaya çalıştım, aldığım her şeyi de kendi mülküme kattım, benim oldu. Fuzûlî Ha-
fız’dan, Baudelaire Edgar Allan Poe’dan nasıl yararlandıysa, ben de kendi sanatımın ustalarından
öyle yararlandım.
(…)
54