Page 183 - Osmanlıca 10 (Tüm Kitap)
P. 183
CEVAP ANAHTARI, SÖZLÜK VE KAYNAKÇA 181
minval: Biçim, yol, tarz. müstakil: Kullanış yönünden başka bir
mizan: Terazi, ölçü. yapı ile bağlantısı olmayan, bağımsız.
muadil: Eşit, denk, eş değer. müstekreh: Tiksinilecek nitelikte olan, iğ-
mucip: Gerektiren, lazım kılan. Neden, renç.
sebep. müşahede: Görme, gözlem.
muhacir: Göçmen. Hz. Muhammed’e müşarünileyh: Adı geçen, adı anılan
uyarak Mekke’den Medine’ye göç kişi.
eden. müşkül: Zor, güç, çetin.
muhalefet: Bir tutuma, bir görüşe, bir mütalaa: Etüt. Herhangi bir konu üzerin-
davranışa karşı olma durumu, aykırılık. de ayrıntılı düşünme ile oluşan görüş ve
muhasebe: Hesaplaşma, karşılıklı hesap yorum.
görme. müteaddit: Birçok.
muhit: Çevre, yöre, etraf. müteşekkir: Teşekkür etme durumunda
muhteva: İçerik. olan.
mukabil: Bir şeye karşılık olarak yapılan, müyesser: Kolaylıkla ortaya çıkan.
bir şeyin karşılığı olan. Bir şeyin karşısında
bulunan. Karşılıklı. N
mukaddes: Kutsal, mübarek. nadide: Az görülür, görülmedik, seyrek
muktedâ: Fikir ve davranışları ölçü ola- görülen.
rak benimsenen, örnek alınan (kimse). nail: Erişmiş, ele geçirmiş, başarmış, ka-
muktedir: Bir şeyi yapmaya, başarma- zanmış, ulaşmış.
ya gücü yeten, erkli. nasihat-amiz: Nasihat veren.
muşamma (muşamba): Bir tarafına ka- nazil: İnen, inmiş.
uçuk veya yağlı boya sürülerek su ge-
çirmeyecek duruma getirilen kalın bez. nebi: Haberci. Peygamber.
mübalağa: Abartı. nefer: Er, kişi.
müberra: Temize çıkmış, aklanmış. nehiy: Bir işin yapılmasını yasak etme,
engelleme, men etme.
mücerret: Soyut. nesir: Düz yazı.
müftehir: Bir şeyi övünç bilerek onunla
sevinen, övünen, iftihar eden. neşvesiz: Neşesiz.
mülk: Ev, dükkân, arazi vb. taşınmaz nezdinde: Yanında, huzurunda, gözeti-
mal. Vakıf olmayıp doğrudan doğruya minde.
birinin malı olan yer veya yapı. Devletin nihayetsiz: Sonsuz, sonu gelmez, bitip
egemenliği altında bulunan toprakların tükenmez.
bütünü, ülke. nispet: Bağıntı, ilgi, ilinti. Oran.
mülkiye: Devlet yönetimindeki sivil gö- nüans: İnce ayrım.
revliler sınıfı. nüfuz: İçine geçme. mec. Söz geçirme,
münafık: Arabozan. Dinî kurallara inan- güçlü olma, erk
madığı hâlde inanmış gibi görünen.
münasebet: İlişik, ilişki, ilinti. İki şey arasın- O-P-R
daki uygunluk. Sebep, vesile, gerekçe, otorite: Yaptırma, yasak etme, emret-
neden. me, itaat ettirme hakkı veya gücü, yet-
mürekkep: Birleşmiş, birleşik. ke, sulta, velayet. Siyasi veya idari güç.
müsebbibü’l-esbab: Sebepleri yaratan mec. Çalışmalarıyla kendini kabul ettir-
Allah. miş, başarılı kimse.