Page 12 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 2.Ünite
P. 12
2. Ünite
“Köprü bu kadar adamı nasıl kaldırır” dedi, “hikmet!”
Faik Efendi yeniden söze başlandığına sevinerek:
“Şey” dedi, “ya... O zaman biz de şaşmıştık. Sonra oturduğumuz bostanda bir tersaneli vardı, ben
ona sordum, o dedi ki, dubaların zincirleri paslanmış, bel kalınlığında midye tutmuştur. Direk gibi.
Dubalar delinse de suyun üstünde durur.”
Dinleyenler, gülüştüler. Faik Efendi işin biraz fazla kaçtığını anlar gibi oldu, kaşlarını oynattı. Otu-
ranların yüzlerine baktı:
“Ya!..” dedi. “Böyle şeye inanmak olur mu? Biz de o zaman inanmamıştık. Ancak Remzi Efendi’nin
buyurduğu gibi bir hikmet var ki, duruyor.”
Remzi Efendi derin derin içini çekerek:
“Ya, hikmet” dedi... Ondan sonra iki kişi de içlerini çekerek, acıklı acıklı:
“Dünya bu... “ dediler.
Yeniden susuldu. Faik Efendi biliyor ki saracaklar hem de fena saracaklar. Biraz durduktan sonra,
dayanamayarak:
“Yok, ama” dedi, “valla saracaksınız... Olmaz ki... İnsanı lakırdı ettiğine de pişman edersiniz. Feyzi
Bey, canım, valla sen yapıyorsun.”
“Benim bir şey dediğim var mı?”
“Ben bilirim” dedi, “sen yüz bin kişiye razı oluyor musun?”
Feyzi Bey başı ile “olmam” diye işaret etti. Faik Efendi “yetmiş bine” diye sordu. Feyzi Bey gene razı
olmadı.
“Peki, elli bin kişiye diyeceğiniz yok ya!” Feyzi Bey gülerek:
“Hacım” dedi, “namuslu bir iş yapalım. Bir kere, on bin de, sonra görüşelim.”
“Ne? Dünyada olmaz. En aşağıdan, en aşağıdan yirmi bin kişi vardı.”
İmamın oğlu dedi ki:
“Faik Ağabey, oldu olacak gel şu şeytanın ayağını kır. Bu oldu artık.”
“On bin desem, Feyzi Bey kabul edecek mi?” Feyzi Bey:
“Yok! dedi. “On bin dersen alt yanını görüşeceğiz. Belki benim de sözüm var!”
“Öyle ise ben de demem.
“İmamın oğlu dedi ki:
“Demezsin ama, sonra sarakadan kurtulamazsın. Biliyorsun ya! Hem iş yalnız bu kadar değil, kaldı-
rım taşlarını kaynattın, minareleri oynattın; bunların hepsi hesaba çekilecek. Bak, sen bilirsin!”
Faik Efendi, yeniden Feyzi Beye:
“Ama canım” dedi, “bu kadar da olmaz. Artık siz de büsbütün budala hesabına koydunuz. Ben bu
kadar şeyi kestiremez miyim? Ne sanki, on bin kişi de yok muydu?”
Feyzi Bey gülerek dedi ki:
“Hacım, gel beş binde uyuşalım. Ben biraz fedakârlık etmiş olurum ya! Neyse zarar etmez, sen ya-
bancı değilsin. Dört bin sekiz yüz metre yerde beş bin adam, az şey değildir.”
Faik Efendi hepsinin yüzüne ayrı ayrı baktıktan sonra dedi ki:
“Razı olurum ama, bir şartla... Sarmayacaksınız.”
44