Page 9 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 2.Ünite
P. 9
Hikâye
Hazırlık
1. İnsanların olayları abartarak anlatmalarının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini tartışınız.
2. Aşağıda farklı hikâyelerden alınmış metinler verilmiştir. Bu metinlerde örgünün olay eksenli mi,
durum eksenli mi geliştiğini tespit ediniz.
Artık her hakarete, istiskale, gülünç olmaya razı olarak müdürün odasına girdi. Meseleyi oldu-
ğu gibi müdüre anlattı. Olmazsa, terfiden vazgeçerek, eski vazifesine iade edilmesini, tek, eline bir
mühür verilmesini rica etti. Bunları söylerken, utancından, nohut iriliğinde ter döküyor, soluk mavi
gözleri, şefkat ve merhamet dilenen bakışlarla, müdürün gözlerinde değil, odanın eşyasında falan
geziniyordu. Müdür, meğer halden anlar bir adammış. Bıyık altından güldü ve işi derhal kavradı... Bir
çaresine bakacağına dair söz verdi. Hemen o gün “...” memurluğunun mutlaka bir mühüre ihtiyacı
olduğunu, işlerin böyle bir mühürü icap ettirdiğini yukarıya yazdı. Dereceden dereceye geçerken bu
mühür işi, hakikî ve resmî bir lüzum halini aldı. Günün birinde mühürün Darphane’ye ısmarlandığına,
gelince hemen gönderileceğine dair cevap geldi.
Asaf Akçıl, madem ki bir yolu varmış, neye bu kadar çektim, diye hayıflanıyor, karısına her gün
yeminlerle teminat veriyor ve günleri iple çekiyordu.
Çok geçmeden, “mühür” bir kez kese içinde postadan çıkıp Asaf Akçıl’ın imdadına yetişti. Bu tabiî
kullanılmamış, yepyeni bir mühürdü.
Bekir Sıtkı Kunt, Mühür
Ben saatçıya soru sormak gereğini de duymuyorum. Yalan söyleyeceğini biliyorum, “İşler nasıl
ustam?” desem gözlüklerinin üstünden kuşkuyla bakar bana. “Kim bu herif? Neden soruşturup
duruyor? Vergimi arttırmak için mi gönderdiler bunu?” diye düşünür. “Kötü, kötü” der. Ne soracağım
ona? Evli olduğunu, çocuğu olmadığını, çocuk istemediğini de biliyorum. Bütün uyanık düş görenler
gibi o da az bencildir. Dükkânın içini göreceğim de ne olacak? Duvarlarda durmadan işleyen saatlar
asılı olduğunu bilmek bana yeter. Adını da bilmek istemiyorum. Soyadıyla dükkânı arasındaki zıtlık
içimi burkuyor. İzmir fuarındaki sırtlanı düşünüyorum. Kafesinin beton tabanı çepeçevre aşınmış; ge-
zinmekten. Aşınan yer kafesin en uzun yolu. Adını öğrenmekten korkuyorum. Tabelacının önündeki
levhada ‘A. Yayladan’ yazılı. “Ali ya da Ahmet’tir” diyorum içimden. Birisine sorsam? Sormam.
Yusuf Atılgan, Saatlerin Tıkırtısı
41