Page 11 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 | 2.Ünite
P. 11

Hikâye




               ediyordu. Verilen emirler, askerler arasında mırıltı halinde dolaşıyor ve zaman zaman, tok ve madenî
               bir ses işitiliyordu. Dolaşan cisim, kısa bir müddet sonra ânî surette yaklaştı; geceleyin, yollarını kay-
               betmiş olan on iki Prusyalı suvarinin biribiri ardından olmak üzere dört nala gelmekte oldukları gö-
               rüldü. Müthiş bir aydınlık, onlara, karşılarında yere yatmış iki yüz kişinin mevcut olduğunu gösterdi.
               Karlı havanın derin sessizliği içinde bir yaylım ateş başladı ve on iki Prusyalı suvari, atları ile birlikte
               yere yıkıldılar.
                  Uzun müddet beklenildi. Sonra, tekrar yürüyüşe devam olundu. Yolda karşılaşılmış olan ihtiyar,
               kılavuzluk vazifesi görüyordu.
                  Nihayet, çok uzak bir mesafeden bir ses geldi:

                  — Kimdir o?
                  En ileride bulunan asker, parolayı verdi.
                  Gene bekleniyor ve bu sırada görüşmeler oluyordu. Tipi diniyor; soğuk bir rüzgâr bulutları sürüyor
               ve açılan gökyüzünde, sayısız yıldızların parıldamakta olduğu görülüyordu. Bir müddet sonra,
               yıldızların parlaklığı soluklaşıyor ve gökyüzü, doğu tarafından olmak üzere pembeleşiyordu.
                  Bir kurmay subay, kıt’ayı karşılamağa geldi. Sedye üzerinde taşınmakta olan kimsenin kim oldu-
               ğunu sorunca, genç kız, kıpırdadı; iri mavi kaputtan iki küçük el dışarıya uzandı; kaybolmuş yıldızlar
               kadar parlak olan gözler ile pembe bir yüz meydana çıktı ve doğmakta olan bir gün gibi pırıl pırıl bir
               hal almış olan bu minyon yüz, tatlı bir gülümseme ile cevap verdi:
                  — Benim, efendim.
                  Sevinçlerinden deliye dönen askerler, ellerini çırpmışlar ve genç kızı karargâhın merkezî kısmına
               kadar, muzaffer bir şekilde taşımışlardı. Kısa bir müddet sonra, general Carel gelmişti. Saat dokuzda
               Prusyalılar taarruza geçiyorlar ve öğle vakti geri çekilmek zorunda kalıyorlardı.
                  Yorgunluktan bitkin bir halde olan teğmen Lare, akşam vakti bir saman yığını üzerinde uyurken,
               general tarafından çağırıldığı kendisine bildirildi. Generalin karşısına çıkmak için çadıra giren teğmen,
               geceleyin yolda rastlamış olduğu ihtiyarın general ile görüştüğünü gördü. İçeri girmesiyle, general
               onu elinden tuttu ve yabancı adama doğru döndü:
                  — Azizim kont, dedi, işte, demin bahsetmiş olduğunuz delikanlı. İyi subaylarımdan biridir.

                  Gülümsedi ve sonra daha hafif bir sesle devam etti:
                  — Hem de en iyisi.
                  Daha sonra, şaşkınlaşmış olan teğmene doğru dönerek:

                  — Kont de Ronfi-Quedissac, dedi.
                  İhtiyar, genç adamın iki elini tutarak:
                  — Aziz teğmenim, dedi, siz, kızımın hayatını kurtardınız, size teşekkür etmem için ancak bir çâre
               vardır... Eğer arzu ederseniz... Bir kaç aya kadar...
                  Günü gününe, tam bir yıl sonra, Saint-Thomas-d’Aquin kilisesinde, yüzbaşı Lare ile Madmazel Lou-
               ise-Hortense-Genevieve de Ronfi-Quedissac’ın evlenme merasimleri icra olunuyordu.
                  Genç kızın altı yüz bin franklık bir drahoması bulunuyor ve o yıl, bu kadar güzel bir gelinin henüz
               görülmediği herkes tarafından söyleniyordu.
                                       Guy de Maupassant, Seçilmiş Hikâyeler, Çeviren: Ferid Namık Hansoy



                  Zincir adlı metni Teğmen Lare’nin Evlenmesi adlı metinle tür, biçim, üslup ve içerik açısından karşı-
               laştırınız.




                                                                                                               49
   6   7   8   9   10   11   12   13   14   15   16