Page 14 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 | 2.Ünite
P. 14

2.  Ünite




               arkadaşlık, yalnızlık sesine doğru bir küme gelirler. Çayırlıkta bir başka ağacın gölgesinde birikmiş
               çoluklu çocuklu kocaman herifler bir müddet bekleşirler. Sonra kuşların üşüştüğü ağaca doğru yavaş
               yavaş yürürlerdi. Ökselerden kurtulmuş dört beş kuş, bir başka ökseye doğru şimdilik uçup giderken
               birer damlacık etleriyle birer tabiat harikası olan kuşları toplarlar, hemen dişleriyle oracıkta boğarlar-
               dı. Ve hemen canlı canlı yolarlardı.

                  Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden de oydu. Ökseleri cumartesi gece-
               sinden hazırlayan da... Konstantin isminde bir herifti. Galata’da bir yazıhanesi vardı. Zahire tüccarıydı.
               Kalın, tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara kara benekli bir burnu, deriyi
               yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın bir gülmesi...

                  O esmerle sarışın arası isketelerin bir damlacık etlerinden yapacağı pilavın hazzıyla pırıl pırıl yanan
               krom dişleriyle nasıl koparırdı kuşun imiğini, bir görseydiniz...

                  Hani sessiz, zenginliğini bile belli etmez, mütevazı adamdı da... Konu komşusu da severdi hani.
               Hiçbir şeye, hiçbir dedikoduya karışmazdı. Sabahleyin işine kısa kısa adımlarla koşarken, akşam filesi-
               ni doldurmuş vapurdan çıkarken görseniz; iriliğine, sallapatiliğine, Karamanlı ağzı konuşuşuna, basit
               ama, hesaplı fikirlerine, (...) yine basit, sevimli şakalarına karşı, hakkında kötü bir hüküm de veremez-
               diniz. Kendi halinde, işi yolunda, hesaplı yaşayan bin bir tanesinden bir tanesiydi.
                  Ama, güz mevsiminde birdenbire böyle canavar kesilirdi. Akşam beş otuz beş vapurunun arka
               tarafında yerleştiği iskemlesinde denizin üstüne oldukça mülayim bakan gözlerini havaya kaldırır,
               eylül sonlarına doğru böyle şairane gökyüzüne bakardı. Birden yüzünün ve gözlerinin parladığını
               görürdünüz.

                  Havada ve denizdeki tirşe maviliğin üstünde birtakım esmer damlacıklar görünürdü. Sağa sola
               oynarlar, sonra bir istikamet tutturur, bu esmer lekecikler geçip giderlerdi.
                  Konstantin Efendi onların çok uzaktan geçtiklerini görebilirdi. Gözlerini kısardı. Esmer lekelerin
               adalar istikametinde gittiklerini görür, etrafına bakar, bir tanıdık görecek olursa gözünü kırpar, gök-
               yüzüne bir işaret çakar:
                                                                — Bizim pilavlıklar geldi, derdi.

                                                                Kuşlar pek yakından geçmişse, seslerini taklit
                                                             ederek kalın dudaklarıyla dişlerinin arasından on-
                                                             lara seslenirdi. Kuşların çoğunca aldandıklarına,
                                                             bu sesi duyarak, dost sesi sanıp vapur etrafında bir
                                                             dönüp uzaklaştıklarına şahit olmuşumdur.

                                                                Havalar sertleşir, poyrazlar, lodoslar birbirini
                                                             kovalar, günün birinde teşrinlerin sonlarına doğ-
                                                             ru, ılık, hiç rüzgârsız, parça parça oynamayan bu-
                                                             lutlu, tatlı, sümbüli günlerde, o, en çığırtkan kafes
                                                             kuşunu nereden bulursa bulur, mahalle çocukları-
                                                             nı çağırtır; bin tanesi iki yüz elli gram et vermeyen
                                                             sakaları,  isketeleri,  floryaları,  aralarına karışmış
                                                             serçeleri gökyüzünden birer birer toplardı.

                                                                Seneler var ki kuşlar gelmiyor. Daha doğrusu
                                                             ben göremiyorum. Güzün o güzel günlerini pen-
                                                             ceremden  görür görmez, Konstantin Efendi’nin
                                                             bulunabileceği sırtları hesaplayarak yollara çıkı-
                                                             yorum.  Bir  kuş  cıvıltısı  duysam  kanım  donuyor,




       52
   9   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19