Page 9 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 | 2.Ünite
P. 9

Hikâye




                                              TEĞMEN LARE’NİN EVLENMESİ

                  Teğmen Lare, daha harekâtın başlangıcında, Prusyalılardan iki top almıştı. Generali ona teşekkür
               etmiş ve bir madalya vermişti.

                  Cesur, zeki ve fikri icad sahibi olduğu kadar ihtiyatlı da olan bu delikanlıya yüz kişilik bir kuvvet
               teslim edilmiş ve o da, bu kuvvetle, çekilme hareketi yaparken, bir çok defalar orduyu kurtarmış olan
               bir keşif kolu teşkil etmişti.
                  Fakat,  düşman kuvvetleri,  kabarmış  bir deniz  gibi,  hududun  hemen hemen  her  tarafından
               memleket  içine  sarkıyor,  hücum  ediyorlardı.  Bu  kuvvetler,  biribiri  arkasından  gelen  büyük  insan
               dalgaları gibi idi. Tümeninden ayrılmış olan general Carrel tuğayı, her gün muharebe yaparak müte-
               madiyen geri çekiliyor ise de, şimdi artık, düşmanın bütün hilelerini bozarak, tahminlerini yanıltarak,
               askerleri şaşırtarak ve öncüleri öldürmek suretiyle, sanki her tarafta bulunuyormuş gibi taktik kulla-
               nan teğmen Lare’nin gayret ve çabukluğu sâyesinde, olduğu yerde tutunabiliyordu.
                   Bir sabah, general onu çağırttı.

                  — Teğmen, dedi, eğer yarın güneş doğmadan yardıma yetişemiyecek olursak, mahvolması mu-
               kadder bulunan General Lacere’den bir telgraf aldım. Buradan sekiz fersahlık bir mesafede olan Bla-
               inville’de bulunuyor. Gece bastırır bastırmaz, bütün yol boyunca kademe kademe yayılacak üç yüz
               kişilik bir kuvvetle hareket edeceksiniz. Ben sizi iki saat sonra takip edeceğim. Yolu iyice tetkik ediniz.
               Bir düşman tümeni ile karşılaşmanızdan korkarım.

                  Havada, sekiz günden beri devam eden dondurucu bir soğuk vardı. Saat ikide kar yağmağa baş-
               lamıştı; akşam olunca, her taraf bembeyaz görünüyor ve tipi, en yakın mesafede olan şeyleri bile
               görmeye mâni oluyordu.
                  Kıt’a, saat altıda, yola çıkmıştı.
                  İki adam, kıt’anın üç yüz metre kadar ilerisinden olmak üzere keşif kolu olarak yürüyordu. Sonra,
               teğmenin bizzat kumanda ettiği on kişilik bir manga geliyor; kuvvetin üst tarafı ise, iki uzun kolon
               halinde ilerliyordu. (...)
                  Teğmen:
                  — Sağ taraf takibedilecek, dedi. Burası Ronfi ormanıdır; şato daha solda bulunmaktadır.

                   Çok kısa bir müddet sonra, “Dur!” emri verildi. Kıt’a durdu ve yanına sâdece on asker alarak şatoya
               kadar bir keşif yapmağa çıkan teğmeni beklemeğe başladı.

                  Teğmenle on asker, ağaçlar altından yavaş yavaş ilerliyorlardı. Birden bire hepsi de hareketsiz bir
               halde kaldılar. İnsanı korkutan bir sessizlik üzerlerine çöktü. Pek yakınlardan, ormanın sessizliği için-
               den musiki gibi berrak, ince ve çok ahenkli bir ses geldi. Ses:
                   — Baba, karlar içinde biribirimizi kaybedeceğiz; Blainville’e kat’iyyen varamıyacağız, diyordu.

                   Daha kuvvetli ve kalın bir ses cevap veriyordu:
                  — Hiç korkma, kızım, memleketi elimle koymuş gibi tanırım.
                  Bu sırada, teğmen, bir kaç kelime söyledi ve dört asker, birtakım gölgeleri andırır şekilde, hiç gü-
               rültü yapmadan uzaklaştılar.
                  Birden bire, gecenin karanlığı içinde bir kadın çığlığı duyuldu. Az sonra, askerler iki esir getirdiler:
               Bunlar bir ihtiyarla bir kız çocuğu idi. Teğmen, daima alçak sesle, onları sorguya çekti:
                  — İsminiz?

                  — Pierre Bernard.
                  — İşiniz?





                                                                                                               47
   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14