Page 26 - Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi 11 | 3.Ünite
P. 26
3. Ünite
ÜNİTE ÖZETİ
İlk Türk devletlerinde insanların gerek kendi aralarındaki ilişkilerini ve gerekse devletle
olan ilişkilerini düzenleyen, yazılı olamayan fakat herkesin bildiği ve kabullendiği töre (yasa,
yol) denilen kurallar vardı. Yöneticilerle yönetilenler arasında da görev ve sorumluluklar
açısından yazılı olmayan ve adına tüz denilen bir tür sözlü anlaşma mevcuttu. Töre, geçerli
olan tek değerdi.
İlk Türk devletlerinde devlet mahkemelerine yargu, mahkeme görevlilerine yargan de-
nilmekteydi.
Türklerde devlet doğruluk ve adalet üzerine kurulmuştur. İslamiyet’in kabulü ile bir-
likte Türklerin hukuk sistemi de değişmeye başlamış, bu değişimin yanında, İslami kural-
lara aykırı olmamak üzere eski Türk töresi de devam etmiştir.
Türk İslam devletlerinde hukuk, şerî ve örfî olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Şerî huku-
kun kaynakları Kur’an-ı Kerim, Sünnet, İcma ve Kıyas’tır. Örfî hukuk kuralları ise eski
Türklerden gelen törelerden oluşmuştur. Türk İslam devletlerinde şerî davalara kadı, örfî
davalara da emir-i dâd bakardı.
Türk İslam devletlerinde en üst mahkeme Divan-ı Mezâlim’di. Divan-ı Mezâlim, yargı
görevinin dışında siyasi ve ekonomik alanlarda da birtakım görevleri yerine getirirdi.
Osmanlı Devleti, kendisinden önceki Türk ve İslam devletlerinden birçok kurum ve
kuruluşu örnek alarak bir devlet geleneği oluşturmuş, hüküm sürdüğü coğrafyadan dolayı
bu gelenek ve göreneklere yenileri eklenmiştir. Osmanlı Hukuku üç temel yapı üzerine ku-
rulmuştur. Bunlar; İslam hukuku, örfî hukuk ve fethedilen yerlerde uygulanan kanunlar.
Osmanlı’da hukuku düzenleme yetkisi padişaha aitti. Padişah, İslam hukukunun te-
mel prensiplerine aykırı olmamak şartıyla istediği idari, askerî ve mali konularda kanun
koyabilirdi. Şeyhülislam, kadıasker, ulema ve nişancı, kanun koyma konusunda padişaha
yardımcı olurlardı.
İlk Türk İslam devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de davalara kadılar ba-
kardı. Osmanlı’daki en üst mahkeme ise Divan-ı Hümayun’du.
Osmanlı Devleti, uzun bir süre din, dil, mezhep ve ırk bakımından birbirinden çok
farklı milletleri barış ve huzur içerisinde idare etmeyi adalet anlayışı sayesinde başarmıştır.
Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile ilk defa bir padişah, kendi haklarını kanun ile sınırlan-
dırmıştır. 23 Aralık 1876 tarihinde II. Abdülhamit tarafından ilân edilen Kanun-i Esasi ile
birlikte, Osmanlı Devleti’nin yönetim şekli parlamenter bir monarşiye dönüşmüştür.
Tanzimat Dönemi’nde geleneksel Osmanlı hukuk sisteminde bir kısım değişiklikler ol-
maya başlamıştır. Bu döneme kadar uyuşmazlıkların çözümü şerî mahkemeler tarafından
yapılırken, Tanzimat Dönemi’nde Batı hukuku anlayışı da kabul edilmiştir. Bu nedenle
Batı hukuku anlayışla hizmet edecek yeni mahkemeler de kurulmuştur.
Cumhuriyet’in ilân edilmesiyle birlikte her alanda köklü ve yapısal düzenlemelere hız
verilmiş, hukuk sisteminde de köklü değişikliklere gidilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 5 Ka-
sım 1925 tarihinde Ankara Hukuk Mektebi’nin açılışında yaptığı konuşmada; “Eski hayat
kuralları ve eski hukuk sistemi yerine, yeni hayat kuralları ve yeni hukuk sistemini ele
alarak esaslı ve temelli değişiklikler yapmak teşebbüsündeyiz.” demiş ve yapılacak değişik-
liklere vurgu yapmıştır.
1921 Anayasası Millî Mücadele Dönemi’nde hazırlandığı için bu Anayasa’da temel hak
ve özgürlüklere değinilmemiş, 1924 Anayasası’nda ise temel hak ve hürriyetler genişletil-
miştir. 1961 Anayasası’nda toplumsal ve ekonomik haklar kapsamlı bir biçimde yer almış,
bireysel özgürlükler ön plana çıkarılmıştır. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası karşılaştı-
rıldığı zaman, olağanüstü hâllerde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması konusunda
yürütmeyi güçlendiren ilkelerin 1982 Anayasası’nda ön plana çıktığı görülür.
126