Page 14 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 - Ünite 4
P. 14
DESTAN/EFSANE
kurt çıktı. Bu kurt Oğuz Kağan’a hitap etti ve: Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; ey Oğuz,
ben senin önünde yürümek istiyorum dedi.
Ondan sonra Oğuz Kağan çadırını dürdürdü ve gitti. Gördü ki, askerin önünde gök tüylü ve gök yeleli
büyük bir erkek kurt yürümektedir ve kurdun ardı sıra ordu gelmektedir.
Gök tüylü ve gök yeleli bu büyük erkek kurt bir kaç gün sonra durdu. Oğuz Kağan da askeri ile durdu.
Burada İtil Müren adında bir deniz vardı. Bu İtil Müren’in kenarında bir kara dağın önünde savaş başladı.
Okla, kargı ile ve kılıçla vuruştular. Askerlerin arasında vuruşma çok oldu, halkın gönüllerinde kaygı çok
oldu. Boğuşma ve vuruşma öyle yaman oldu ki, İtil Müren’in suyu zencefre gibi baştan başa kıp kırmızı
oldu. Oğuz Kağan yendi ve Urum Kağan’ın hanlığını ve halkını aldı. Onun ordugâhına pek çok cansız ve
pek çok canlı ganîmet düştü.
Urum Kağan’ın bir kardeşi vardı. Adı Uruz Bey idi. Bu Uruz Bey oğlunu dağ başında, derin ırmak ara-
sında iyi tahkim edilmiş bir şehre yolladı ve: Şehri korumak gerek, sen şehri bizim için koru ve savaştan
sonra bize gel, dedi.
Oğuz Kağan bu şehre yürüdü. Uruz Bey’in oğlu ona çok altın ve gümüş yolladı ve dedi ki: Ey (Oğuz
Kağan), sen benim kağanımsın; babam bana bu şehri verdi ve: “Şehri korumak gerektir; sen de şehri benim
için koru ve savaştan sonra gel” dedi. Babam (sana) kızdı ise, bu benim suçum mudur? Ben senin emrini
yerine getirmeğe hazırım. Bizim devletimiz senin devletindir; bizim uruğumuz senin ağacının yemişindendir.
Tanrı sana yer vermek lutfunda bulunmuş; ben sana başımı ve devletimi veriyorum; sana vergi veririm ve
dostluktan çıkmam, dedi. Oğuz Kağan, bu yiğitin sözünü iyi gördü, sevindi, güldü ve sen bana çok altın
yollamışsın ve şehri iyi korumuşsun dedi. Onun için ona Saklap adını koydu ve onunla dost oldu.
Sonra Oğuz Kağan askerleriyle İtil adındaki ırmağa geldi. İtil büyük bir ırmaktır. Oğuz Kağan onu gör-
dü ve: İtil’in suyunu nasıl geçeriz? dedi.
Asker arasında iyi bir bey vardı. Onun adı, Uluğ Ordu Bey idi. O akıllı ve… bir erdi; gördü ki, bu yerde
pek çok dal ve pek çok ağaç… O ağaçları… kesti ve bu ağaçlara yattı, geçti. Oğuz Kağan sevindi, güldü ve:
sen burada bey ol; senin adın Kıpçak Bey olsun dedi.
Yine ilerlediler. Ondan sonra Oğuz Kağan yine gök tüylü ve gök yeleli erkek kurdu gördü. O kurt Oğuz
Kağan’a: Şimdi, Oğuz, sen asker ile buradan yürüyerek, halkı ve beyleri götür; ben önden sana yol göste-
ririm, dedi.
Tan ağarınca, Oğuz Kağan gördü ki, erkek kurt askerin önünde yürümektedir; sevindi ve ilerledi.
Oğuz Kağan her zaman bir alaca ata binerdi. O, bu atı pek çok severdi. Yolda bu at gözden kaybolup
kaçtı. Burada büyük bir dağ vardı. Üstünde don ve buz vardı. Onun başı soğuktan ap ak idi. Onun için adı
Buz Dağ idi. Oğuz Kağan’ın atı bu Buz Dağ’ın içine kaçtı, gitti. Oğuz Kağan bundan çok eziyet ve ızdırap
çekti. Asker arasında bir kahraman bey vardı. Ne tanrıdan, ne de şeytandan korkardı. Yürüyüşe ve soğuğa
dayanıklı bir erdi. O bey dağlara girdi, yürüdü. Dokuz gün sonra atı Oğuz Kağan’a getirdi. Buz Dağ’da
çok soğuk olduğundan, o bey kara sarılmıştı, bembeyazdı. Oğuz Kağan sevinçle güldü ve: Sen buradaki
beylere baş ol ve senin adın ebediyen Karluk olsun dedi. Ona çok mücevher bağışladı ve ilerledi.
Yolda büyük bir ev gördü. Bu evin duvarı altından, pencereleri gümüşten ve çatısı demirdendi. Kapalı
idi ve anahtar yoktu. Asker arasında pek becerikli bir adam vardı. Adı Tömürdü Kağul idi. Ona buyurdu:
Sen burada kal ve çatıyı aç; açtıktan sonra orduya gel. Bunun üzerine ona Kalaç (Kal! aç!) adını koydu ve
ilerledi.
Yine bir gün gök tüylü ve gök yeleli erkek kurt durdu. Oğuz Kağan da durdu ve çadırını kurdurdu. Bu,
tarlasız ve çorak bir yerdi. Buraya Çürçet diyorlardı. Büyük bir yurt idi; atları çok, öküzleri ve buzağıları
çok, altın ve gümüşleri çok, cevahirleri çoktu. Burada Çürçet Kağan ve onun halkı Oğuz Kağan’a karşı geldi-
ler. Vuruşma ve çarpışma başladı. Oklarla, kılıçlarla vuruştular. Oğuz Kağan yendi, Çürçet Kağan’ı mağlup
etti, öldürdü; (...) ve Çürçet halkını kendisine tabi kıldı. Vuruşmadan sonra Oğuz Kağan’ın askerlerine, ma-
iyetine ve halkına öyle büyük bir ganîmet düştü ki, yüklemek ve götürmek için at, katır ve öküz az geldi.
Oğuz Kağan’ın askeri arasında tecrübeli ve gâyet becerikli bir adam vardı. Onun adı Barmaklığ Çosun Billig
idi. Bu becerikli usta, bir araba yaptı. Arabaya cansız ganîmetleri yükledi. Arabanın ön tarafına canlı ganî-
metleri koydu. Onlar çektiler, gittiler. Oğuz Kağan’ın maiyeti ve halkı, hepsi bunu gördü ve şaşırdı. Onlar
147