Page 9 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 9.Ünite
P. 9
Mülakat ve Röportaj
mutasavvıfların, şairlerin iyi anlaşılmaması ve okunmaması
milli felsefemizin bir noksanıdır. Asıl milli tarih, milli dilin, fel-
sefenin ve medeniyetin tarihi demektir.
• Roman telakkiniz, yanılmıyorsam, romancının etra-
fındaki insanları ve olayları realist olarak tetkikten çok
kendi içine eğilerek vakalarını ve şahıslarını orada ara-
masını gerektiriyor. Hikâye ve roman anlayışınızı sizden
dinleyebilir miyiz? Eserlerinizdeki realitenin payı ne de-
recelerdedir?
— “Romancının etrafındaki insanları ve olayları realist ola-
rak tetkikten çok, kendi içine eğilerek vakalarını ve şahıslarını
orada araması” ile o romancı realist olmamış değil, daha ziya-
de realist olmuştur. Romancı, yarattığı kahramanı, hafızasın-
da, başka başka zamanlarda, ayrı ayrı gördüğü adamlardan
terkip eder. O roman kahramanı, hatırladığı kim bilir kaç şa- Abdülhak Şinasi Hisar
hıstan mürekkeptir. Onun etrafında âdeta bir grup toplanmış olur. Romancı bunların hepsinden ayrı
ayrı parçaları birleştirerek bir vücut meydana getirir. Böyle olunca “realist olarak tetkik”ten ve “realite
payı”ndan pek karışık bir hesap hasıl olmaz mı? Bu kabilden bazı sualleriniz merak ettiğiniz muğlâk
meseleleri biraz sadeleştirmiş oluyor. Fakat bundan bahsetmeniz iyi oldu. Zira asıl söylemek istedi-
ğim şu idi: Bizde, edebiyatımızın bir talihsizliği olarak, edebiyat anlamını yalnız roman diye tahdit
etmek ve romancı olmayan yazarı edebiyatçı saymamak ananesi çok hatalı olmuştur. Bu yüzden belki
nice kıymetli yazılara tercihan ne kıymetsiz romanlar edebiyat eseri sayılmak istenmiştir ve isteniliyor.
• Milliyetçilik kelimesinin manasını biraz sınırlar mısınız? Mesela milli edebiyat, milli kıya-
fet... bunların anlamları kesin olarak belirtilemiyor.
— Şu milliyetçilik kelimesinin iyi anlaşılmamasına ve hatta fena anlaşılmasına bakınız. Millet
kendisini, toprağını, tarihini, dilini, dinini korumak, kurtarmak için harp eder, İstiklal Harbi’ni kazanır
da sonra, bu kelimenin kullanılması, şimdi, irtica manasına alınabilir mi? Bugün bu kelimeye bir nevi
irtica manası verilmek isteniyor. Halbuki milliyetçiliği anlamamak milli bir tehlike teşkil edebilir. Her
millet milli bir medeniyetle çerçevelenmiştir. Avrupa’nın bir yerinden bir ötesine geçince nice hususi
âdetler ve âdeta renklerin farklarıyla bir sınırdan bir başkasına geçtiğinizi görürsünüz ve bir dil yerine
bir ötekini duyarsınız. Ayrı bir Fransız, bir Alman, bir İngiliz medeniyeti mevcudiyeti bir realitedir. Mil-
liyetçilik bunun içinde yaşanılan medeniyetin tatlarını duymak, sevmek ve bunları korumak istemek-
tir. Yoksa şovenizm, bir taassup demek değildir. Milli edebiyat kendi hususiyetlerini, zamanla kendisi
doğurur. Yoksa zoraki yazılarla milli bir hars kurulamaz.
• Bugün için bizde bir dil meselesi olduğuna kani misiniz? Bu husustaki düşüncelerinizi so-
rabilir miyim?
— Dilde büyük bir buhran olduğu muhakkaktır. Dilimizi ne kadar sadeleştirmek istersek bu işin
sade olmadığı görülüyor. Şu “mesela” kelimesini ele alalım. Bu Türkçe değil diye, bunun değiştirilme-
sini isteyenler var. Bu yolda hatta “ve” kelimesi bile kalamayacaktır. Anlamadığımız bir dille nasıl görü-
şebilir ve nasıl yazabiliriz? Aynı zamanda doğrudan doğruya ecnebi kelimeler almaya taraftar olanlar
var. Bunlar hem mana, hem telaffuz itibariyle yanlış oluyor. Bunları herkes hemen ayrı bir manada
kabul ediyor. Yeni bir nesil gelecek, tabii olarak ecnebi kelimelerin Türkçeden atılmalarını isteyecektir.
“Tabiler” şimdi “editeurs” oluyorlar. Bu kelime Türkçeleşmiş mi oluyor? “Yazlık evler”, “villa” oluyor. Dil
Türkçeleşmiş mi oluyor? Arabi ve Farisi kelime buhranı varsa şimdi de ortaya Fransızca kelime buhranı
çıkıyor. Büyük bir millet asırlarca kullanmış olduğu kelimeleri, üstünde yaşadığı topraklar gibi, milli-
leştirmiş olmaz mı?
Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar
257