Page 21 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 4.Ünite
P. 21

ROMAN



                C. bir gün, Karaköy’de bir pastanede oturur. O sırada yolda yürüyen bir kızı beğenir. Günlerce kızı iz-
             leyen C. kızın adının Güler olduğunu öğrenir. Kız bir süre sonra bu takibi fark eder ama rahatsız olmaz.
             Aksine kendi de C.ye ilgi duyar. Bir gün buluşmaya karar verirler.
                Güler her buluşmadan sonra, uzakta yaşayan arkadaşı B.ye yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlatır. Ardın-
             dan hayaller kurar, evlenmeyi düşünür. Ama C. evlilikten hoşlanmayan biridir. Güler’le hoş vakit ge-
             çirirler ancak C.nin, Güler’i korkutan karanlık bir yanı vardır. Bu durum Güler’i tedirgin eder. Bir gün
             gezmeye çıktıklarında iki kişinin kendilerini rahatsız etmesi, C.yi öfkelendirir ve onlarla kavga etmesine
             neden olur. Güler bu durumdan korkar ve gider. Bir daha da dönmez.
                Yaz mevsimi gelince C. yazlık bir pansiyona gider. Orada eski kız arkadaşı Ayşe’yle karşılaşır, ikisi tek-
             rar eski günlere döner. Güzel günler geçirirler ama Ayşe, C. ile aralarında yolunda gitmeyen bir şeyler
             olduğunu anlar. C.nin takıntılarıyla ilgili sorular sorar ve C. çocukluğunu anlatır. Çocukluğunda baba-
             sıyla ve teyzesiyle yaşadığı bazı şeyler, onda derin izler bırakmıştır. Ayşe bunları dinlemeye bile daya-
             namaz. Anlatmamasını söyler ama C. devam eder. Yaz sonlarına doğru Ayşe, C.nin kendisini terk etme-
             sini beklemeye başlar. Bu duruma dayanamaz ve bir not bırakarak kendisi ayrılır. C. de notu okuyunca
             kendini büyük bir yükten kurtulmuş gibi hisseder. Havaların serinlemesiyle de şehirdeki evine tekrar
             döner. Yine eski yaşantısı başlar. İçinde yine büyük bir boşluk vardır. Bir gün arkadaşı Sadık’la yolda
             karşılaşır.
                Aşağıda C.nin Sadık’la olan konuşmasını ve C.nin oradan ayrıldıktan sonra yaşadıklarını içeren
             son bölümü okuyacaksınız.
                (...)
                —O zaman ararım.
                —Hep arayacaksın sen. Ya resim, ya kitap…
                —Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
                —Anlamadım.
                —Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutu-
             nacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zen-
             ginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi
             tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birin-
             de bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, “—Veli ağanın
             öküzleri gibi öküz yoktur,” demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin iki-
             yüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sev-
             giyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!
                Sadık, başını sol eline dayamış önüne bakıyordu.
                (…)
                —Senin aradığın kadın dünyada yok, dedi.
                —Var! O olmasaydı ben olmazdım. Bu şehirde yaşıyor. Bir gün bulacam onu.
                —Bulamazsın. Öyle kadın olmaz.
                (…)
                 Bir şey söyleyecekken vazgeçti. Onu bu kadının varlığına inandıramazdı. Dayak yediği iki terziyi ara-
             ması gerektiğini bile anlamamıştı. “Öyleyse neden kızıyorsun?” Sadık,
                —İnsan bulabileceğini aramalı, dedi. Etli canlı bir kadın, bir kitap, bir resim! Ha, sergiyi gezdin mi?
                —Hayır. Çoktan beri resim almıyorum.
                —Demek Kemal’in son resmini görmedin?
                —Ne? Kemal Fransa’dan döndü mü?
                —Haberin yok muydu? Bir buçuk ay oluyor. Sergideki peysajı müthiş. Görsen yeniden resim almaya
             başlardın.
                —Başına geçsin resmi! Sen bana ondan söz et. Nerede kalıyor? Eski atölyesinde mi?
                —Değil. Ona yakın bir yerde.
                (…)
                —Garson, hesabı getir! dedi.
                Sadık,
                —Ne var? Ne oluyor? diye sordu.
                —Gidip Kemal’i göreceğiz.






                                                                                                    167
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26