Page 29 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 4.Ünite
P. 29
ROMAN
ekonomik katkıda bulunmak için Gigili Topal Aygaz adındaki adam için evde halı dokumaya başlar. Seyit
iyileştikten sonra yeni alet ve malzemeler alarak tesisatçılık işine devam eder. Ancak rekabetin getirdiği
olumsuz koşullar Seyit'in, işine devam etmesini engeller.
Huvat; bütün zamanını denizi seyrederek geçirir, şişelere deniz suyu doldurur, bunları evinin duvar-
larına asar. Bazen gençlerle futbol oynar. Sürekli çalıştığı bir işi olmayan Mahmut, gitar çalmaya başlar.
Halit; Mahmut’un gitar çalmasından hoşlanmaz, gitarı bırakması için Mahmut'a baskı yapar. Halit'in
yaptığı baskılar netice verir ve Mahmut'u gitardan uzaklaştırır.
Geniş hayal gücü, duyarlı ve duygusal kişiliğiyle yaşıtlarından farklı bir çocuk olan Dirmit; okulda ba-
şarılı bir öğrencidir ve şiirle ilgilenmektedir. Şiir yazmak, yaşama şiirsel bir gözle bakmak Dirmit için
çok önemlidir. Dirmit’in şiirle ilgilenmesi annesinin hoşuna gitmez ve Dirmit, annesinin eleştirilerine
dayanamayarak şiir yazmaya ancak gizli gizli devam eder.
Aşağıda, Dirmit’in şiir yazdığı ve yazdığı bu şiirleri annesinden gizlemek için nasıl bir uğraş verdi-
ğini anlatan bir bölüm okuyacaksınız.
Şiir yazmaya karar verdi. Kitaplarını dikiş makinesinin üstüne yaydı. Başını önüne eğdi. Kara kara na-
sıl şiir yazılacağını düşünüp oflamaya başladı. Atiye ilkin kızının ders çalıştığını sanıp sevindi. Oflayıp iç
çektiğini duydukça dersleri kızına ağır geliyor diye ona acıdı. Ama sonra sonra onun önünde duran boş
kâğıda bakıp hiç kalem oynatmadan, soluğunu bir kederle boşalttığını anladı. O günden sonra da Ati-
ye’yi bir kaygı aldı, kızının gözüne yine bir şeyler göründüğünden şüphelenip huylandı. Gelip gelip Dir-
mit’in başına dikildi. Gözlerini kocaman açıp kâğıda verdi. Dirmit o başına dikildikçe, kafasının içinde
dönüp dolanan süslü, özlü sözleri bulutların tepesine uçurdu. Atiye’nin bir merakla gelip başına dikil-
mesi yüzünden günlerce iki kelimeyi yan yana getirip kâğıda bağlayamadı. Öfkesinden saçlarını çiğne-
meye, tırnaklarını kemirmeye başladı. Derken yine Atiye’nin başına dikildiği bir zamanda Dirmit’e du-
rup dururken bir ilham geldi. Dirmit annesi başında söylenirken birdenbire ilk şiirini yazdı. Söz yerine,
kâğıda gözyaşı dizdi. Kâğıdı alıp aralığa çıktı. Merdiveni kurup dama tırmandı. Kiremitlerin başına otur-
du. Birbirine yaslanmış tahta evlerin damlarına, bacalarına, bulutlara, denize ilk şiirini okudu. Burnu-
nu kazağının koluna sile sile şiirini katlayıp koynuna koydu. Damdan bir umutla indi. İlk şiirinden daha
güzel şiirler yazmaya karar verdi. Sessizce geçip dikiş makinesinin başına oturdu. Önüne boş bir kâğıt
koydu. Dudaklarını dişlerinin arasına alıp düşünmeye başladı.
Dirmit o günden sonra hep sözcüklerden bir yorgana sarındı. Sözcüklerden bir yatağın üstünde uyu-
du. Sözcüklerden yapılma bir sandalyenin üstünde oturdu. Atiye günleri sayılı binlerce sözcük oldu.
Huvat sözcük dolu şişelere baktı. Nuğber sözcük bekledi. Zekiye sözcük ağladı. Seyit bembeyaz takma
sözcükten dişleriyle güldü. Mahmut dilini dişlerinin ardına dayayıp sözcük çaldı. Halit sözcükleri du-
varlara vurdu. Dirmit ne yana bakacağını, hangi birini yazacağını şaşırdı. O şaşkın şaşkın dolanıp gezi-
nirken bulutlardan sözcük yağdı. Musluklardan sözcük aktı. Akan sözcük, yağan sözcük, bakan sözcük,
susup oturan sözcük, ağız üstü divana kapaklanan sözcük Dirmit’in kafasının içinde bir toplu kargaşaya
dönüştü. Ama bir türlü şiire dönüşemedi. Dirmit günlerce onca sözcükten ne kadar uğraştıysa bir ikinci
şiir yazamadı. Hırsından deliye döndü. Kendine cezalar verdi.
(...)
Dirmit onca yasakla da şiir yazamayınca bu defa kendini yarışa soktu. Bir zaman güneşle yarıştı. Gü-
neş doğar doğmaz kâğıdı önüne koydu. Güneş batmadan şiir yazması için kendine emirler savurdu. Gü-
neş dönüp battı. Dirmit bir öfkeyle boş kâğıdı yırttı. Güneşe yenildi. Ayla yarışa kalktı. Ay, şiir olmadan
soldu. Sonunda Dirmit şiir yazmanın bir yolunu buldu. Sözcükleri tek tek kafasının içinden alıp yüreği-
ne koydu. Yüreğini “Güp! Güp!” attıran sözcüğü hemen kâğıda yazdı. Yüreğini attırmayan sözcüğü yüre-
ğinden çekip aldı. Dirmit o günden sonra yüreğine kul köle oldu. Yüreği ne yap dediyse onu yaptı, yüreği
nereye git dediyse oraya gitti, yüreği ne dediyse onu dedi. Yüreği kafasıyla zıtlaştıysa o da zıtlaştı. Yüreği
taştıysa o da taştı. Yüreği çırpındıysa o da çırpındı. Yüreğiyle birlik oldu.
(...)
Koca bir defterin yapraklarının önünü arkasını şiirle doldurdu. Atiye'den defteri köşe bucak kaçırdı.
Defteri damlara bacalara çıkardı. Atiye'de uyku düzen bırakmadı.
Atiye, “Bir defteri var anam bu kızın, bir de kendi,” diye diye, evin içinde defterin peşine düştü. Ya-
takların altına, yastıkların içine baktı. Damı, banyoyu didik didik aradı. Defteri bir türlü eline geçireme-
di. Sonunda defterin yerini bulmak için rüyaya yatmaya başladı. Rüyadan kalktı. Tahminlediği her yeri
175