Page 28 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 4.Ünite
P. 28

4   ÜNİTE




                   Köyün okuluna yeni bir öğretmen gelir. Atiye küçük kızı Dirmit’i okula gönderir. Öğretmenin bir süre
                sonra köyden ayrılmasıyla çocuklar karne bile alamazlar. Öğretmenini çok seven Dirmit, uzun zaman
                onun dönmesini bekler. Halit’in evlenmesinin ardından Seyit, annesine uzun zamandır sevdiği Elmas
                ile evlenmek istediğini söyler. Elmas da Seyit’i çok sevmektedir ama kavuşmaları mümkün olmaz. Se-
                yit’in kardeşi Dirmit de Elmas’ı çok sevdiği için onun, evlerine gelin olarak gelememesine çok üzülür ve
                içine kapanır.

                   Aşağıda, hem öğretmeninin hem Elmas’ın yokluğundan çok etkilenen Dirmit’in yalnızlığını ve
                üzüntüsünü bahçedeki tulumba ile paylaştığı bölümü okuyacaksınız.
                   “Elmas gelini çok özledim, tulumba.”
                   “O da seni özlemiş, Dirmit kız.”
                   “Kime söylemiş?”
                   “İnce ince yağan kara söylemiş.”
                   Dirmit, Elmas’ı özledikçe içindeki şüpheyi, korkuyu attı. Düştüğü suçluluk duygusundan yakasını
                kurtardı. Gizlice Elmas’ın yanına gitti. Boynuna sarıldı.
                   O kış ortasında tulumba yine dondu. Dirmit, her sabah erkenden tulumbanın ağzına sıcak su akıttı,
                kolunu gövdesini ovdu. Haftını temizledi. Ama tulumba dile gelmedi. Dirmit yine de günlerce bıkma-
                dan usanmadan tulumbanın başına indi, kulağına eğildi, avaz avaz bağırdı, elini tulumbanın ağzına sok-
                tu, kolunu bükmeye çalıştı. Tulumba sonunda dayanamadı, ağladı. Dirmit onun boynundan aşağı ince
                ince yaş süzüldüğünü görür görmez, tulumbanın kendisiyle konuşamadığı için çok üzüldüğünü anladı.
                Tulumbanın yaşını kollarıyla kuruladı, yüzünü, kolunu, gövdesini okşayıp yanından ayrıldı. Üzüntüsün-
                den geceleri tulumbaya bakamadı, girip çıkarken tulumbadan yana başını çevirmedi. Kimselere belli
                etmeden karın kalkmasını, kışın bitmesini bekledi. Yine kimselere belli etmeden, o kış köye bir uçağın
                gelmesini bekledi. Günler gelip geçerken, bir yandan tulumbanın çözüleceğine sevindi, bir yandan uça-
                ğın gelip Akçalı’ya konmamasına üzüldü.
                   (...)
                   Gökyüzünün her gürlemesinde, koşup tahtalıya çıktı, ellerini gözlerine siper edip gökyüzünde öğret-
                menini aradı durdu. Her köyün üstünden uçak gelip geçtiğinde ayakları Dirmit'i okula doğru sürükledi.
                Dirmit kendini küf kokan sıraların arasında buldu. Köyün çocukları, eski ağılın içinde salıncak kurup
                yemliklerde saklambaç oynarken, Dirmit, Atiye’den gizli, defterini karnına sokup, karlara bata çıka oku-
                lun yolunu tuttu. O kış köye öğretmen gelmedi. Ama karların erimeye başladığı, toprağın buğusunun
                göğü tuttuğu sıralarda, kocaman kanatlı bir uçak, tarlaların üstünden, alçaktan uçup havalandı. Karnı-
                nın üstüne dönüp, damların tepesine doğru süzüldü. Uçağın gürültüsünden evler sallanıp sarsıldı, gü-
                vercinler ürküp havalandı, çocuklar korkup ağladı. Uçak döne döne bir yükseğe çekildi, bir tarlalara ka-
                yıp takla attı, bir damların üstünde burnunu havaya dikti. Seyre çıkan köylülerin yüreğini ağzına getirip
                herkesi bir merakta koydu, aldı başını gitti.
                   O gün, akşama doğru, köyün içinde, kasabanın zenginlerinden, Hacı Talip’in damadının pilot olduğu,
                nişanlısına gösteriş olsun diye, arada bir gelip bu yörelerde köylerin başında durduğu haberi duyuldu.
                Haberin duyulmasıyla, kadınlar göğüslerine vurdular. Gökyüzüne baka baka Allah kavuştursuna durdu-
                lar. O günden sonra da her uçak geçişinde, damadımız köye geldi, gitti diye, uçağın gürültüsünü duyma-
                yana, bulutları yara yara geçtiğini görmeyene haber ettiler.

                   Huvat, oğullarıyla şehirde zor koşullarda yaşamaktadır. Dirmit de köyde mutlu değildir. Bu nedenler-
                le Huvat, köydeki mallarını satıp Atiye ve diğer çocuklarını da alarak şehre göç eder. Aile, Akçalı köylü-
                lerinin bir arada yaşadığı mahalleye taşınır. Şehre taşındıkları yıl, kışın sert geçmesi nedeniyle Huvat
                ve oğulları doğru düzgün iş yapamazlar. Parasızlıktan önce Zekiye ile Nuğber’in bileziklerini, ardından
                evin bazı eşyalarını satarlar. Huvat ve Halil’in çalışmamasından dolayı evin bütün yükü, kalorifer tesisa-
                tı işinde çalışan Seyit’in üzerine kalır.
                   Ekonomik zorluklar, aile içinde huzursuzluklar çıkmasına neden olur. Bununla beraber aile bireyleri
                hastalık, ölüm gibi pek çok olumsuz durumla karşılaşır. Mahmut berberlik, terzilik, kalorifercilik gibi
                değişik işlerde çıraklık yapar. Tesisat işinde çalışan Seyit’in hastalanıp işten ayrılmasıyla aile, tek odalı
                ucuz bir eve taşınmak zorunda kalır. Nuğber, ailesinin geçimine destek olmak için bir terzi yanında ça-
                lışmaya başlar. Bu arada Zekiye doğum yapar ve bebeğine Seyit adını verir. Halil askere gider, Zekiye eve






                 174
   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33