Page 33 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 4.Ünite
P. 33
ROMAN
DİL BİLGİSİ
1. Aşağıdaki parçanın konu ve temasını söyleyiniz.
Dirmit onun boynundan aşağı ince ince yaş süzüldüğünü görür görmez, tulumbanın kendisiyle
konuşamadığı için çok üzüldüğünü anladı. Tulumbanın yaşını kollarıyla kuruladı, yüzünü, kolu-
nu, gövdesini okşayıp yanından ayrıldı. Üzüntüsünden geceleri tulumbaya bakamadı, girip çıkar-
ken tulumbadan yana başını çevirmedi. Kimselere belli etmeden karın kalkmasını, kışın bitme-
sini bekledi. Yine kimselere belli etmeden, o kış köye bir uçağın gelmesini bekledi. Günler gelip
geçerken, bir yandan tulumbanın çözüleceğine sevindi, bir yandan uçağın gelip Akçalı’ya konma-
masına üzüldü.
2. Aşağıdaki parçada geçen noktalama işaretlerinin parçadaki kullanım amaçlarını boş bırakılan
yerlere yazınız.
“Şu kızın defterini elinden al, elime ver yarabbim!” diye dualar etti. Son son ruhunu teslim aldık-
ları gün gözleri açık kalırsa getirip defteri karnına koyması için Dirmit’e vasiyet üstüne vasiyet et-
meye başladı. Dirmit’in şiir bulan yüreği taş kesildi. “Uzaktan olsun görsün, merakım biraz olsun
yensin!” demedi. “Radyoyu kırdınız, çamuru ağlattınız, defterime mi geldi sıra!” dedi. Atiye’ye def-
terin ucunu bile göstermedi.
Ünlem : ....................................................................................................................
Nokta : ....................................................................................................................
Tırnak İşareti : ....................................................................................................................
Virgül : ....................................................................................................................
Kesme İşareti : ....................................................................................................................
OKUYUNUZ
Hasan Ali Toptaş’ın aşağıda bir parçası verilen Bin Hüzünlü Haz adlı romanını okuyunuz. Post-
modern anlayışın romana nasıl yansıdığını inceleyerek çıkarımlarınızı sınıfta sözlü olarak pay-
laşınız.
“Yo,” dedim sıkıntıyla. “Benim aradığım Alaaddin, suçtan arınmışlığından tedirgin olacak kadar
suçsuz birisi.”
“Öyle birisi yok bence,” dedi hem azarlar, hem de alay edercesine. “Bir serap görüyorsun sen. Evet,
daha önce de dediğim gibi, oldukça tatlı, hoş ve bol parıltılı bir serap görüyorsun… Ya da, kendi ma-
salının içinde yaşıyorsun. Alaaddin’in sesi sandığın ses de, hiç kuşkusuz başka bir şeylerin sesi. Bel-
ki de, başka bir şeylerin sessizliği… Kurbağa sürüsü gibi vırak vırak ötüşüp yeri göğü yıkan birtakım
arzuların sesi, sözgelimi; gece gündüz konuşup insanın kafasını şişiren eşyaların, yaralı bir kurt gibi
hiç durmaksızın uluyan özlemlerin, insan suretine girip sokaklarda sersefil sürünen acıların, uzak-
lıkların, bir aradalıkların, ayrılıkların, ya da sessizliklerin sesi… Belki de, bizim henüz fark edemedi-
ğimiz, başka başka şeylerin…”
“Haklı olabilirsiniz,” dedim ona. “Ama ben, o sesin Alaaddin’in sesi olduğuna inanıyorum. Belki ta-
nıyorsunuzdur onu, belleğinizi bir yoklasanız?”
Yüzünü ekşi ekşi buruşturup rahatsız olmuş gibi birkaç adım geriledi.
“Benim belleğim bu sokaklardan oluşur evlât,” dedi sonra da. “Belleğimi yoklamam için sokaklara
çıkıp adım adım dolaşmam gerekir. Ama bunu pekâlâ sen de yapabilirsin, öyle değil mi?”
179