Page 57 - İKİ BOYUTLU SANAT ATÖLYE 12
P. 57
Okuma Parçası
Sanatçı- Nesne İlişkisi Bağlamında Resim Sanatında Nesne Sürekliliği,
Zorunluluğu, Metamorfozu ve Manipülasyonu
Y u n u s K A Y A
Her türlü somut ve soyut varlık; (doğa, masa, sandalye, ağaç; duygu, düşünce, sevgi, say-
gı, güzel, çirkin vb.) sanatçı için birer nesne kimliği taşır. Doğasız, duyusuz ya da duygusuz bir
sanatçı olamayacağı düşünülürse sanatçının, farklı bağlamlarda da olsa daima nesneye bağımlı
olduğu söylenebilir.
Somut veya soyut, insanla bir şekilde bağı olan her şey sanatçı için bir bilgi objesi olabilir.
İnsanın kontak kurabileceği her varlık veya kavram, nesne olma özelliği taşıması bağlamında dü-
şünülürse sanatçının hiçbir dönemde nesnesiz bir faaliyet gerçekleştiremeyeceği gerçeği ortaya
çıkar.
Kabul edilir ki sanatçı, kendi estetik objesini oluşturmak için bir bilgi objesine yönelmek duru-
mundadır. Platon’a göre, dünyadaki her şey asıllarının taklididir, sanat ise; bu taklitlerle ilgili bilgiyi
değil, salt görünür olanı yansıtan ikinci el taklitleridir. Taklidin taklidi olan bu yansıtma işlemi insanı
asıldan uzaklaştırır. Bu eğilim, modern sanata kadar doğaya, dış nesneye doğru iken modern
sanatla nesnenin özüne doğru gelişim göstermiştir.
Nesnenin bütün sanat faaliyetlerinde var olduğu gerçeği, Alman düşünür Geiger (Geyger)
tarafından “Estetik Anlayışı” isimli kitabında şöyle ifade edilir: “Bütün sanatlar malzemeyle oy-
nanmış birer oyun, nesnelerin öznel bir biçimlenmesidir.” Buradan yola çıkılarak sanatın hiçbir
dalında, nesnenin yokluğundan bahsedilemez. Dahası, sanatta nesnenin sürekli olduğu ancak
nesnenin görev ve sorumluluğun ya da biçim değişikliğinin olduğu, başka bir ifadeyle “nesne
başkalaşımı” olduğu gerçeğini yansıtmaktadır. Nesnedeki bu değişkenlik çeşitli nedenlerden do-
layı, ilkel dönemlerden güncel sanat dallarına kadar ki tüm dönemlerde, kendini farklı biçimlerde
göstermektedir.
Orta Çağ’dan Rönesans’a, Rönesans’tan modernizme ve günümüze kadar sanatçı-nesne
ilişkisi değişim içerisinde olmuştur. Bu süreçte sanatçı, eserine yansıtmaya çalıştığı yenilikler yü-
zünden çeşitli eleştirilere, dışlanmalara maruz kalmıştır. Bu bağlamda sanatçı, her türlü sıkıntıya
karşı direnç göstererek kendi varlığını korumuş, zamanla kendi nesnesini ortaya koymayı başar-
mıştır. Özgün eserlerin ortaya çıkması için sanatçının gösterdiği özveri, dik duruş ve kendini kabul
ettirme tutumu, Rönesans ile başlayarak 18. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl başlarında kendini göster-
meye başlamıştır. 19. yüzyılda nesnedeki sorgulamalar devam etmiş ve bu alandaki arayışlar
20. yüzyılda en uç noktalara ulaşmıştır. Böylece sanatçı kendi edinimi ile öz benliğini özgürce
kullanarak öznelliği nesneye dönüştürebilmiştir.
Sanatçı, eserini oluşturma sürecinde, başvurduğu bilgi nesnesini kendi imgelemi sonucu ken-
di estetik nesnesine dönüştürür. Burada dikkat edilmesi gereken sanatçının bilgi objesinin kendi
estetik objesinden önce gelmesidir. Her türlü sanatsal faaliyette bu tür bir subje-obje ilişkisi vardır.
Bu ilişkinin değişmesi sonucu farklı zamanlarda farklı yorumlamalar ortaya çıktığı söylenebilir.
Çünkü her üslup kendine özgü, yeni bir subje-obje ilişkisi geliştirir. Bu ilişki kimi zaman sanatçının
doğada gördüğü ile oluşurken kimi zaman da dini değerleri, ideolojisi, zihninde tasarlar. Sentezle-
diği ya da salt duygusuyla oluşturduğu kendi imgelemini zihinsel bir yaratı olarak farklı yorumsal
biçimlerde gösterir. Sanatçının sanatsal faaliyetini gerçekleştirmesi sürecinde nesne, farklı kılıfla-
ra bürünerek her defasında kendine yeni anlam, görev ve sorumluluk yüklenen vazgeçilmez bir
anlatım aracı olarak resim sanatı tüm tarihi boyunca varlığını sürdürür.
55