Page 53 - İKİ BOYUTLU SANAT ATÖLYE 12
P. 53

“Aristoteles sanat eserinde bizi çekenleri açıklarken estetik beğeninin belki de en ilk hâlini
              önerir. İzleyici kendi hayatıyla ilişkilendirdiği eserleri beğenme eğilimindedir. Bu anlamda gerçek
              dünyada gördüğümüz bir nesneyi ya da bir canlıyı gerçeğine çok yakın olarak tasvir eden eserler
              genellikle sanatsal yaratıdaki ustalıkları ve el becerileri ile değer görürler. Klasik dönemde devam
              eden bu tür estetik beğeni şartları modernizmle birlikte değişime uğramış, tasvirin gerçekçiliği
              şartı kırılmıştır. Aslında  sanat  tarihi  gerçek  dünyada  karşımıza  çıkamayacak  hibrit  yaratıklarla
              doludur. Dünya sanatında göze çarpan ilk hibrit MÖ 5000 yılında Mısır’daki bir aslanın bedenine,
              kadın göğsüne ve hükümdar Pharaoh’un (Farah) başına sahip olan Sphinx’tir (Sfenks). Home-
              ros’un Odysseia’sında bu tür hibrit canlılardan uzun uzun bahsedilir. İnsan yüzüne, aslan gövde-
              sine sahip sfenksler, yarı insan yarı boğa olan Minotaurus [Minotorus, (Görsel 1.95)], yılanlarla
              kaplı başıyla Medusa, belden aşağısı at bedeni şeklinde olan Kentaurus[Kentarus, (Görsel 1.96)],
              kadın yüzüne sahip kuş olan Harpy’ler (Harfi), Siren’ler vb. hepsinin ortak noktası, içgüdüleriyle
              yaşayan hedonistik ve kötü canlıları tasvir etmeleridir.

























                Görsel 1.95: Minotaur, 1885, George   Görsel 1.96: Centaurs Savaşı, 1873 Arnold Böcklin, Sanat Müzesi, Basel
                Frederic Watts, Tate Galeri, Londra
                  Klasik Roma medeniyetinin yeniden keşfi ile bu mitolojik canlılar Rönesans sanatına taşın-
              mıştır. Aynı zamanda,1480 yılında keşfedilen Roma İmparatoru Neron’un Altın Evi’nin duvarların-
              daki süslemelerde insan, hayvan ve bitkilerin bir arada kullanıldığı grotesk süslemeler bulunmak-
              tadır. Bu keşif, dönemin sanat tarihçilerinden Vasari tarafından, Roma Dönemi’nde bu süslemeleri
              “nesnelerin dünyasının parlak yansımaları ile süslemek yerine canavarlarla kaplayan barbar bir
              moda” olarak niteleyen Vitruvius’un (Vitriviyus) görüşleri benimsenerek olumsuz eleştrilerine rağ-
              men  Rönesans  sanatçılarını  oldukça  etkilemiş,  daha  sonra  Vatikan  duvarlarını  süslemesi  için
              tutulan Raphael (Rafael) ve öğrencisi Udine (Udin), benzer karışımları kullandıkları süslemelerle
              Vatikan duvarlarını dekore etmişlerdir ( Bahtin, 2005, s.60-61).
                  Klasik sanatta tasvir edilen mitolojik sahnelerde, bu hayalî canlıların alegorik anlamlar yükle-
              nerek kullanımına sıkça rastlanır. Bedenin ideal güzellikte ve oranlarda betimlendiği bu dönemde,
              bedenin biçimsizleşmesi ve değişime uğramış gösterilmesi yalnızca bu tür mitolojik sahnelerde
              ahlaki değerlere dikkat çekmek için, cehennem sahnelerindeki şeytani figürlerde karşımıza çıkar.
                  16 ve 17. yüzyılda insanların kişilik özellikleri ile fiziksel görünümleri arasında bağ kuran, bu
              durumu çeşitli hayvanlarla ilişkilendiren fizyonomi ile ilgili çizimlerde hayvan ile insan fizyonomisi-
              nin kaynaştırılarak kullanıldığı görülür. Giovanni Battista Della Porta, ‘İnsan Fizyonomisi Üzerine
              (1586)’ isimli eserinde, insanlar ve hayvanlar arasında bağlantılar kurarak koyun-insan, aslan-in-
              san, eşek-insan resimleri ortaya koymuştur.”
                  Arş. Gör. Hatice Doğan, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü





                                                                                                          51
   48   49   50   51   52   53   54   55   56   57   58