Page 48 - TÜRK VE BATI MÜZİĞİ TARİHİ 12
P. 48

3. ÜNİTE


                 3.4. Operanın Doğuşu

                 3.4.1. Opera Sanatının Doğuşuna Etki Eden Gelişmeler
                 İtalyanca bir kelime olan “opera”, Orta Çağ
               öncesi dönemde “müzikli oyun” manasına ge-
               len  “opera in musica” şeklinde kullanılmıştır.
               Bundan dolayı müzik kompozisyonlarına uzun
               müddet “opus” denmiştir.
                 Müzik sanatı, antik çağlardan bu yana dinsel
               törenlerin bir parçası olmuştur. Orta Çağ kilise-
               lerinde müzikle dramatik ögelerin birleştiği kısa
               dinsel oyunlar sergilenmiştir. Zamanla kilise dı-
               şında da kendine yer bulan bu dinsel oyunlar,
               gezgin tiyatro kumpanyaları tarafından enstrü-
               mantal  müzik  eşliğinde  şehir  meydanlarında
               sahnelenmeye başlanmıştır.               Görsel 42: Budapeşte’de Rönesans mimarisi ile yapılmış Royal Opera
                                                        Evi
                 Orta Çağ’ın sonlarından itibaren “müzikli lirik
               dram” olarak tabir edilen operanın kökeni pastoral dramalardır. 15 ve 16. yüzyıllarda İtalyan soylu saraylarının
               hem kapalı hem de açık mekânlarında sergilenen ve oldukça rağbet gören pastoral dramalar, halk için bir eğlence
               kaynağı olmuştur. Yunan mitolojilerine ve masallarına dayanan bu pastoral dramalar; danslar, şarkılar, kostümler,
               gösterişli dekorlar ve enstrümantal parçalarla birlikte sahnelenmiştir. Kısa süre sonra ise bu eserlerin hikâyele-
               ri, şiirleri, şarkıları ve kostümlü sanatçıları operanın belirgin unsurları hâline gelmiştir. Tiyatro sanatındaki söz ve
               müziğin birbirini gölgelemeden birbirinin anlatımını güçlendirmesi, yeni bir sanat dalı olan operayı geliştirmiştir.
               Tiyatro ve müziğin temelleri üzerinde yükselen opera, gösteri boyunca şarkı söylenen bir sahne sanatına dönüş-
               müştür (Görsel 42).
                 Rönesans tiyatrosunda pek çok Yunan tragedyası gündeme gelmiş, oyunların başına ve sonuna şarkı söyleyen
               bir koro yerleştirilmiştir. Tragedyaların perde aralarında yer alan intermezzo adlı zengin bölümler; koro, solist ve
               geniş çalgı toplulukları tarafından seslendirilmiştir. Zamanın birçok ünlü madrigal bestecisi, başlı başına bir müzik
               biçimi hâline gelen intermezzo için besteler yapmıştır. Konusunu doğadan alan pastoral şiirler ve madrigal kome-
               dileri de operanın öncüleri olmuştur.
                 Kont Giovanni Bardi’nin (Covanni Bardi) Floransa’daki sarayında dönemin aydınlarının, sanatçılarının ve Floran-
               sa Akademisi üyelerinin yaptığı toplantılar; operanın ortaya çıkışında rol oynamıştır. Camerata Hareketi adı verilen
               bu düşünce toplantılarında sanat sorunları üzerine tartışılmış ve yeni fikirler ileri sürülmüştür. Kanonların anlamı
               zedelediği düşünülerek Eski Yunan uygarlığındaki müzikli dramları yeniden canlandırmak üzere çalışmalara baş-
               lanmış ve reçitatif geliştirilmiştir. Reçitatif, opera ve oratoryo gibi sahne eserlerinde bir konuyu ya da öyküyü
               anlatmak üzere hazırlanan metnin konuşma benzeri bir üslupla seslendirilmesidir.
                 Yeni oyun türü anlamında gelen müzikli dram adlı opera türü de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Camerata Top-
               lululuğu üyelerinden Jacopo Peri’nin (Cakabo Peri) 1597 yılında bestelediği Euridice (Evrüdiçe) adlı eser müzikli
               dram türündeki ilkel opera örneği olarak kabul edilmiştir.
                 Operanın gelişmesinde Floransa’nın sanatı ve sanatçıyı destekleyen aileleri de etkili olmuştur. Özellikle Medici
               ailesi bu anlamda ön plana çıkarak güçlü sanatçıları çevresinde bulundurmuş ve korumuştur. Parlak ve zengin bir
               eğlence aracı olan opera, bu sayede hem kilise hem de soylular tarafından benimsenmiştir.

                 3.4.2. İtalyan Opera Stili
                   İtalyan opera stilinin en belirgin özelliği, reçitatif ve doğaçlama üzerine şekillenmiş olmasıdır. Dönemin İtalyan
               operasında dramatik olayların ve müzikli konuşmaların söz-ezgi uyumuna dikkat edilerek bölümler içinde anlatıl-
               dığı eserler ön plana çıkmıştır.
                 Dönemin operaları; klavsen, lavta ve lir eşliğiyle söylenen sözlerden oluşmuştur. Opera bestecileri, yazdıkları
               eserlerin seslendirilmesinde şarkıcıların yer yer doğaçlama söyleyişe başvurmalarını desteklemiştir. Bu durum da
               İtalyan operalarının seslendirilmesinde doğaçlama icra geleneğinin doğmasına yol açmıştır.
                 Camerata topluluğundan Şair Ottavio Rinuccini (Ottavyo Rinuçini) ile onun şiirlerini besteleyen Jacopo Peri,
               Rönesans Dönemi İtalyan operasının öncüleridir. Tarihte bilinen ilk opera, Rinuccini’nin şiirsel metni üzerine dü-
               zenlenen ve Jacopo Peri tarafından bestelenen Dafne’dir. Dafne, Floransa Karnavalı’nda sergilenmiştir. Aynı yıl
               Roma’da “Ruh ve Bedenin Piyesi” adlı ilk dinî opera da sahnelenmiştir.





                                                                                         RÖNESANS VE MÜZİK    47
   43   44   45   46   47   48   49   50   51   52   53