Page 92 - Sosyal Bilimler Liseleri Oku-Yorum Yazı-Yorum Projesi Öğrenci Seçkisi
P. 92
SİYAH İLE BEYAZ
Kötülüğün bir portesi olsaydı ne olurdu? Silahlar mı, siyahlar mı? Yoksa insanlar mı renk katardı bu
tabloya? Belki de tuval olduğu gibi kalırdı. Bembeyaz... Sahi, nedir kötülüğün ardına sakladıklarımız? Siyah
doğrular mı yoksa beyaz yanlışlar mı? Siyah dahil tüm renklerin özü beyaz iken siyah ile beyazı birbirinden
alıkoymak mümkün müydü? Üstelik beyazın ardında bıraktığı gölge bile siyah iken. Bu hâlde siyahı hakir
görmek ne kadar doğruydu? Ama varolduğu günden beri siyah, yüreğin pervazına konmuş bir karga,
hüzün bahçesinin içerisindeki lanetli kaktüs misalidir insanın zihninde. Beyaz ise tam tersi. Güneşin ilk ışık-
ları ile güzellikler bahçesinde yeşeren güzel gül misali. İnsan beyazı iyi, siyahı kötü gördü kısacası. İnsanın
baktığı pencerede siyahın sureti insafsız bir avcıdır. Beyaz ise alımlı bir ahu. Oysa aynı gökyüzünün altında
süzülüyordu beyaz güvercin ve siyah karga. İnsan anlamak istediği gibi algılıyor, mesela Dostoyevski’nin
“Suç ve Ceza”sını okurken içten içe Raskolnikov’u destekledik, onun için üzüldük, oysa o bir katildi. Ya da
Victor Hugo’nun Sefiller’inde Jean Valjean’ı destekledik oysa o bir hırsızdı. Öyleyse ne siyah iyi ne de beyaz
kötü ve hatta gökyüzü kararmadıkça yıldızları göremezsiniz. Açtığınız beyaz sayfaya kara kalem olmadan
çizemezsiniz hayatınızı. Beyaz ve siyah bir bütündür. Siyahın kaderi suçlanmaktı çünkü beyaz, bir yerde
gözlerin zaafına dönüşüyordu.
Mevzubahis, insan kendisini beyazın büyüsüne kaptırıyor. İnsanı cennetten alıkoyan da bu değil
midir zaten? Tıpkı Adem ile Hava’nın öyküsü gibi... Siyahın yokuşundan kaçarken beyazın uçurumundan
yuvarlanmaktadır insan. İnsanlara göre siyah ölüm ve matemdir, beyaz ise direniş ve umut. Haklı değildi
insanın beyazı çünkü bir idam mahkumunun son giysisi değil midir beyaz? Ve haklı değildi insanın siyahı
çünkü ölüm değil miydi Tanrı’ya kavuşturan? İnsan kendi türünü bile rengine göre sınıflandırıyor. Zihninde
siyah, beyaza yenik düşmüştür çünkü. Fikrimce insan siyah ile beyaz gibi zıtlıkların denkliğini görmedikçe
beyaz yanlışların uçurumundan yuvarlanmaya devam edecektir. Tıpkı doğmak ile ölmek arasındaki mevzu
gibi. Doğmak ve ölmek tüm zıtlıklar gibi iyi bir ikilidir, tıpkı siyah ile beyaz gibi. Doğmak, Adem ile Hava’nın
ceza diye indiği dünyaya sınanmak için inmek değil midir? İnsan, zamanı yastık altında saklamak istiyor
ölümsüzlük uğruna. Kelebeğe yazılan tüm şiirleri sanki ömrü katlediyormuş gibi ölümüne küçümsüyor.
Oysa yaşamak bir yüktü kelebeğin kanatlarında. Dalından koparılan gülün bir kitabın sayfaları arasına sı-
kıştırılmasından başka bir şey değildir. İnsana göre nefes almak yaşamaktır, yaşamak beyazdır(!) Öyleyse ne
ölmek siyahtır ne de doğmak beyazdır. Siyah ile beyaz kalıpların tam aksine birdir.
Bir varmış, bir yokmuş. Siyah insanların hiçbir değeri yokmuş, beyaz olanların hiçbir derdi. Gökten
üç elma düşmüş: Kurdun karnı acıkmış, Kırmızı başlıklı kız ormana çıkmış, avcı tüfeğini almış. Nihayetinde
kurt kötü, kırmızı başlıklı kız masum, avcı ise iyi niyetli olup çıkmış. Kısacası bu çerçevede siyah kurttur,
beyaz ise kırmızı başlıklı kız. Peki neydi kurdu asrın günah keçisi yapan? Kırmızı başlıklı kızı yemesi mi?
Siyahtan korktuğumuz için içindeki beyazı göremiyoruz. Çünkü siyahın kaderi suçlanmaktır. Şairin dediği
gibi “Biz hep kırmızı başlıklı kıza hak verdik oysa kurdun da karnı açtı”. İnsan kalıpları kırmalı çünkü ancak
böyle yenebilir zamanı. İnsan bu tabloya bir renk değildir bu tablonun fırçasını tutandır. Öyleyse beyazın
siyaha, insanın insana üstünlüğü yoktur.
Melek PARLAK
Diyarbakır/Silvan Sosyal Bilimler Lisesi
90