Page 173 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 173
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 81
2.ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.14: Yazar ile metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Yazar-Metin İlişkisi 25 dk.
Amacı Yazar ile eseri arasındaki ilişki hakkında çıkarımlar yapabilmek. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Kaşağı
Çocukluk hatıralarından
(…)
Hasan’la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etmek hırsı uyandı. Kaşağıyı aradım,
bulamadım. Ahırın köşesinde Dadaruh’un penceresiz, küçük odası vardı. Buraya girdim. Rafları
aradım. Eyerlerin arasına falan baktım. Yok, yok. Yatağın yanında yeşil tahtadan bir sandık duru-
yordu. Onu açtım. Azıcık daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta evvel İstanbul’dan
gönderdiği hediyeler içinde çıkan fakfon kaşağı... Parıl parıl parlıyordu. Hemen kaptım, Tosun’un
yanına koştum. Karnına sürmek istedim. Rahat durmadı. Dönüp burnuyla bana vurdu. Öteki atlar
da durmuyorlardı. “Galiba acıtıyor” dedim. Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım.
Çok keskin, çok sivriydi. Biraz körletmek için duvarın taşlarına sürmeye başladım. Dişleri bozulunca
tekrar tecrübe ettim. Yine atların hiçbiri durmuyordu. Kızdım. Öfkemi sanki kaşağıdan çıkarmak
istedim. On adım ilerideki çeşmeye koştum. Kaşağıyı yalağın taşına koydum. Yerden kaldırabilece-
ğim en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başladım. İstanbul’dan gelen, ihtimal Dada-
ruh’un kullanmağa kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezdim, parçaladım. Sonra yalağın içine attım…
Babam her sabah dışarı giderken bir kere ahıra uğrar, öteye beriye bakardı. Ben o gün yine ahırda
yalnızdım. Hasan evde hizmetçimiz Pervin’le kalmıştı. Galiba yıkanacaklardı. Babam çeşmeye bakar-
ken yalağın içinde kırılmış kaşağıyı gördü. Dadaruh’a haykırdı: “Gel buraya.”
“Çıkar bakayım şunu.” Nefesim kesilecekti. Bilmem neden, çok korktum. Dadaruh da şaşırdı. Kırıl-
mış kaşağı meydana çıkınca babam bunu kimin yaptığını sordu. Dadaruh, “Bilmiyorum” dedi. Baba-
mın gözleri bana döndü. Daha bir şey sormadan “Hasan” dedim.
(…)
Artık ahırda hep yalnız oynuyordum. Hasan evde mahpustu. Yalan söylediği için babam yüzüne bile
bakmıyordu. Annem geldikten sonra da affetmedi. Fırsat düştükçe “O yalancı” derdi. Hasan yediği
tokat aklına geldikçe ağlamağa başlar, güç susardı. Zavallı anneciğim benim iftira atabileceğime hiç
ihtimal veremiyordu.
“Acaba aptal Dadaruh atlara ezdirmiş olmasın!” derdi. Ertesi sene yazın annem yine İstanbul’a gitti.
Biz yalnız kaldık. Hasan’a ahır hâlâ yasaktı. Geceleri yatakta atların ne yaptıklarını, tayların büyü-
yüp büyümediğini bana sorardı. Bir gün birdenbire hastalandı. Kasabaya at gönderdik, doktor geldi.
“Kuşpalazı” dedi. Çiftlikteki köylü kadınlar eve üşüştüler. Birtakım tekir kuşlar getiriyorlar, kesip kar-
deşimin boynuna sarıyorlardı. Babam yatağının dibinden hiç ayrılmıyordu. Dadaruh çok durgundu.
Pervin hüngür hüngür ağlıyordu. “Neye ağlıyorsun?” diye sordum.
“Kardeşin hasta.”
“İyi olacak.”
“Olmayacak.”
“Ya ne olacak!”
“Kardeşin ölecek” dedi.
“Ölecek mi?”
Ben de ağlamağa başladım. O hastalandığından beri Pervin’in yanında yatıyordum. O gece hiç uyu-
yamadım. Dalar dalmaz Hasan’ın hayali gözümün önüne geliyor, “iftiracı, iftiracı!” diye karşımda
ağlıyordu. Küçük muhayyilem o vakitki dinî terbiyenin dehşetleriyle dolmuştu. Yarın ahret… Kim
171