Page 177 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 177
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 83
2.ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.15: Türün ve dönemin/akımın diğer önemli yazarlarını ve eserlerini sıralar.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Bir Dönemin Düşündürdükleri 25 dk.
Amacı Dönemin diğer önemli yazarlarını ve eserlerini sıralayabilmek. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Aç Gezmektense Tok Ölmek Yeğdir
Hekimlerin halini uzun uzadıya anlatmaya gerek var mı? Yok tabii. Çünkü herkes onları az çok bilir,
belki de başlarından geçmiştir. Hele hastası biraz da meraklıca olursa.
Hicâbi Efendi evli bir adamdı. Hem evli, hem gayet namuslu, melek gibi akıllı uslu idi. Ama nasılsa ve
yine kendinden duyulduğuna göre… rüyasında… bir hastalığa uğradı. Ama bu hastalığa rüyasında
tutulduğu sonradan ileri sürüldü…. Yoksa kendisi bir zamana kadar derdini evi halkından sakla-
yıp güya gizlice tedavi olup üç beş günde savuşturuvermek istemişti. Gelgelelim bir hekime düştü ki
Allah imdat eyleye! Hekim hazretleri Lokman Hekim’in tıpda hatasını bulmak iddiasında.
Hastaya ağız açtırmaz, lâf söyletmez. Hicâbi Efendi’ye bir şişe salep şurubu vermiş. “Su içmemeli,
dayanabildiğiniz kadar susuzluğa dayanmalı; ekmek, buğdaydan, undan yapılmış şeyler pek zarar-
lıdır; sığır eti sinirleri güçlendirdiğinden size yaramaz; hele koyun eti maazallah!... Tavuk, piliç gibi
şeyler bu ilâcın kuvvetini azaltır. Tatlıdan fazlasıyla çekinmeli; gerek yaş, gerek kuru yemiş yemek ise
ilaç üzerine zehir içmek demektir. Ekşinin her hastalık için ne derece zararlı olduğunu siz de bilirsi-
niz” diye biçareyi elinden gelse nefes almaktan da perhiz ettirecekti.
Diyelim ki mevsim kiraz ve vişne mevsimi. Hicâbi Efendi de vişne için çıldırır. Ama ne yapsın, vişne
hem yaş yemiş, hem mayhoş, hem de tatlı. Kurusunu da yiyemez, çünkü o da yasak. “Canım hekim-
başı bu perhiz ne kadar sürecek?” der durur. “Aman aman çok konuşmak da iyi değildir, çünkü yüre-
ğinizi üzer” diye lâkırdı etmeyi de yasaklamak ister ve “üç beş güne kadar iyi olmak isterseniz dedik-
lerimi olduğu gibi yerine getirmeli” der de bir daha demez.
Güzel ama üç gün, beş gün geçti, birkaç pazartesi, birkaç cuma da geçti… bir aya vardı. Henüz iyileş-
menin belirtisi bile yok. Hicâbi Efendi rüyada hastalık aldığını… ev halkına haber verdikten sonra da
on beş gün geçti. Yine bir sonuç yok. Perhiz üstüne perhiz. Biçare iğneden ipliğe döndü. Hekim hâlâ
“Aman merak etmeyin, meraklanmak da iyi bir şey değildir” diye merak etmekten de perhiz ettiriyor!
Tuhafı neresi biliyor musunuz? Hekimden çok hârem tarafı Hicâbi Efendi’yi baskı altına almıştı.
“Aman efendi, hekimin dediğinden şaşma; şu hastalığı birkaç gün içinde defedelim” diye hekime sor-
madan bir yudum su bile vermezlerdi. Artık biçare dayanamadı. Yakındaki bir aşçı dükkânına girip
oturdu. Derken hekim de içeri girmesin mi? Herif nerede ise çıldırıyordu:
“– Canım! Bu ne hal! Bu nasıl perhiz? Hiç böyle hasta iyileşir mi? Lokman gelse, Aristo gelse bir şey
yapamaz. Adam sen canından mı bezdin? Öleceksin, ölecek!” diye bar bar bağırıyordu.
“– Yahu hek…”
“– Hele bakın siz! Lâkırdı da söylüyor! Şimdi meraklanacak! Meraklandıktan sonra derdi depreşecek!
Ben ne yaparım! Sus Allah’ını seversen, kapa ağzını!”
Hicâbi Efendi artık hicâbi micâbi bıraktı:
175