Page 363 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 363
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 176
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.2: Metin türünün ortaya çıkışı ve tarihsel dönem ile ilişkisini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Batı’dan Gelip Gelenekten Beslenen Roman 25 dk.
Amacı İlk örneklerinden hareketle türün ortaya çıkışını, beslendiği kaynakları ve gelişimini kavrayabilmek. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Şıpsevdi
Meftun − Orasını size anlatmak uzun, şimdi yalnız söylediğimi dinleyiniz. Evet, sol eldeki çatalı rubu
şeftaliye saplar, sağ eldeki bıçakla meyvayı libasından mahirane tecrid edersiniz. Ama siz diyeceksiniz
ki, meyvanın libası olur mu? Burada mecaz istimal ettim. Daha vazıh tabiri ile (senbolik) olmak is-
tedim. Fransızcada şeftali, armut vesaire gibi meyvaların kabuklarına, yani derilerine (Pelure) derler.
Avam lisanında bu kelime pardesü, redingot gibi üst libasına da tabir olunur. Evet çatal bıçakla şeftali
nevinden meyvaların derisini soyup çekirdeklerini çıkarmak hususi bir maharete tevakkuf eder; meşk
ve talim etmeli, alışmalı.
(…)
Rabia sofrada su nasıl içilir?
Rabia − (Gülerek) Ağabey artık onu da bilmiyecek değiliz ya?
Meftun – Orada konsolun üstünde sürahiyle su var; bardağı doldur da iç bakalım. Rabia bardağı beş
parmağıyla yakalar; suyu doldurur. Lakır lakır içerken validesinin usulca yanındakine:
− İş su üzerine olunca hemen tecrübesi ediliyor; şeftalilerin, armutların yalnız sözleriyle vakit geçirili-
yor.
− Dediğini Rabia işitince gülmekten kendini men edemeyerek suyun bir kısmını genzine kaçırır, diğer
kısmını da yanındakilerin yüzlerine püskürtüverir...
Meftun − (Nefretle) Kız sana yazıklar olsun. Alafranga sofrada böyle mi su içeceksin? Yanına tesadüf
eden bedbaht sofra komşularının suratları, üstleri başları ne olur sonra?..
(…)
Bakınız Baron Staf sofrada içmeği nasıl tarif ediyor:
“İçmek istenildiği vakit öyle beş parmağınızı açarak bardağı kavrayıvermemeli. Parmaklar şöyle hafifçe
nazikâne ayağından tutmalı bardağı sükûnetle ağır ağır kaldırmalı, Nevyork’taki güzellik mektebinin
tarifatına göre dudaklara -gûya leb-i şârib kenar-ı sağardan buse çin oluyormuş gibi- temas ettirmeli”
anlıyabildiniz mi?
Vesile hanım − Hayır anlıyamadık. Böyle bir ziyafette sağır postacının sofrada ne işi var?
Meftun ye’sinden iki elini yüzüne kapıyarak:
− Ah. Vücutlariyle hakikaten arlanacak soyum sopum varmış...
Vesile hanım − (Ağlıyarak) A evladım seni arlandıracak ne yaptık? Hamamdan bohça kaldırmadık,
bedestenden takım çalarken tutulmadık.
Meftun –Sağır postacıyı şimdi söze katmada münasebet var mı?
− Sen kendin söyledin a yavrum …
− Ben öyle demedim “Leb-i şârib kenar-ı sağardan buse çin oluyormuş gibi” yani içilecek şeyi sanki
bardağın kenarını öpüyormuşsunuz gibi zarafetle içmeli demek istedim.
Vesile Hanım – Ha bize bunu böyle anlat. “bardağın içindeki suyu içmeyiniz, kenarını öpünüz, yine
sofraya koyunuz” de.
Büyükannen, küçükannen, ben hiç öyle ince lakırdıları anlıyabilir miyiz? Karşındakilere bir kere bak
da ona göre lakırdı söyle; ona göre ağız kullan; postacıdan puse, sağırdan bardak çıkacağını biz ne
bilelim oğlum?..
Meftun – Yine lakırdıyı dallandırıp budaklandırmayınız; söz söylemekte bundan sonra bana meydan
veriniz; inşallah öteki mübahesemizde size dinleme âdabını talim ederim.
(…)
Hüseyin Rahmi Gürpınar
361