Page 359 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 359
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 174
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.1: Metinde geçen kelime ve kelime gruplarının anlamlarını tespit eder.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Kelimeler Hayatımız 25 dk.
Amacı Bilinmeyen kelime ve kelime gruplarının anlamını metinden hareketle bulabilmek. Bu kelime ve kelime grup- Bireysel
larını güncel hayatla ilişkilendirebilmek.
Gerekli Materyaller: TDK Türkçe Sözlük.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Kiralık Konak
(…)
Bundan on beş yıl evveldi, bir gün eline damadının okuduğu kitaplardan biri geçti; kırmızı kaplı ve
üstünün yazıları beyaz bir kitap… Epeyce bir müddet parmaklarının arasında evirdi çevirdi; sonra
gözlüklerini taktı, önce uzun uzun kabı muayene etti, muharririn adını, kitabın serlevhasını, basım
tarihini okudu; bu kapta her gördüğü işaret, her okuduğu yazı, muharririn ismi de dahil olmak üzere
ona acayip geliyordu. Büyük bir tecessüsle cildin içini açtı, fakat okumak ne mümkün! Naim Efendi
adeta yeni kıraat dersine başlamış bir çocuk gibi, kelimeleri heceliyor, bir cümleyi bin zahmetle sonu-
na kadar ya tamamlıyor, ya tamamlayamıyor veya tamamladıktan sonra da okuduğu şeyin mânasını
iyice kavrayamıyordu. Vakıa bu, Edebiyat-ı Cedide külliyatından bir romandı. Naim Efendi ise, bütün
ömründe hiç roman okumamıştı. Bununla beraber, onun bu kitapta anlayamadığı şey ne eserin ter-
kibi mahiyeti, ne muharririn maksat ve gayesi idi, doğrudan doğruya kelimelerin mânasıdır ki ona
müphem geliyor, doğrudan doğruya cümlelerin teşkilindedir ki bir yabancılık, bir gariplik buluyordu.
Fakat sonraları, torunları yetişip de aynı dili evin içinde konuşmaya başlayınca, onun nazarında bu
kelimelerdeki müphemlik yavaş yavaş zail olmaya ve bu cümlelerdeki garabet de yavaş yavaş kalkmaya
başladı.
Naim Efendi, evvela damadı, sonra torunları sayesinde daha nelere alışmıştı… Biçare adam, kızı ev-
lendiği günden beri, aşağı yukarı yirmi senedir, her gün eski bir itiyada veda etmekten ve her gün yeni
bir mecburiyete katlanmaktan başka bir şey yapmıyor. Ne Cihangir’deki konağında, ne Kanlıcadaki
yalısında ihtiyar ve yorgun vücudunu dinlendirecek bir köşecik kalmıştır.
(…)
Pazartesi günleri Seniha’nın çay günleridir. Avrupa’nın bütün kibar kadınları gibi o günleri giyinir; ku-
şanır ve tam saat beşte konağın büyük salonunda kendisinde nadir görülen bir hanımefendi vakarıyle
ziyaretçilerini beklerdi.
Bunların bazısı, mürebbiyesi Madam Kronski vasıtası ile tanıdığı birkaç Beyoğlu madam ve matma-
zelleri; diğerleri çocukluk arkadaşlarından genç kızlar ve aile dostu genç kadınlardı; bunlar arasında,
biraderi Cemil’in arkadaşlarından bazı genç adamlar da bulunurdu.
(…)
Seniha için “sinirlidir” denildi mi, Naim Efendi konağında akan sular dururdu. Başta büyükbaba ol-
mak üzere, anne, baba, kardeş, hizmetçiler bu kelime karşısında ne yapacaklarını şaşırır kalırlardı.
Onun içindir ki, Seniha’nın, başı sıkıya geldiği zaman, sinirini tutardı ve her defa bu buhran, onda azim
ve iradesinin hadden fazla bir gerilişi halinde belirirdi; günlerce evin içinde her bir arzusunun bir çelik
sesiyle amir, kuvvetli ve inatçı çınladığı hissedilirdi.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Kelime Dağarcığı:
serlevha: Yazılarda başlık. müphem: Belirsiz. garabet: Yadırganacak yönü olma, gariplik, tuhaflık. itiyat: Alışkanlık. teces-
süs: Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma. zail olmak: Yok olmak, ortadan kalkmak.
357