Page 111 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 111

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11            53

             2. ÜNİTE > Hikâye             Kazanım A.2.11: Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi           Millî, Manevi ve Evrensel Değerler ile Sosyal Yapı          25 dk.

             Amacı     Metinden millî, manevi ve evrensel değerler ile dönemin sosyal yapısını belirleyebilmek.  Bireysel
              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
                                                        Ekin
             Şaşırıp kaldı. Neredeydi? Gözlerini iki yumruğuyla çöke çöke ovuşturdu. Toprağa dayalı çenesini kaldı-
             rıp da bir türlü yukarı bakamıyordu. Yel estikçe üstündeki başak yüklü ekinler dalgalanıyor, dalgalanıp
             hışırdıyordu. Taze ekin, güneşli ekin kokusu başkadır. Günlerce adamın genzinde kalır. Nereye gidersen
             git, seni taze bir ekin kokusu yeşil yeşil kovalar. Bura neresi? Köyün yakınındaysa, bu tarla kimin?..
             (...)
             Ekinler üstüne üstüne yatıyor. Vakit ikindidir, dedi içinden. Sonra sağ kulağını toprağa dayayıp dinledi.
             Topraktan ses sada gelmiyordu. Bu, en iyi yöntemdir. Bir kimseden mi kaçıyor, bir düşman mı bekli-
             yorsun, koy kulağını toprağa dinle. Karşı, uzak tepenin arkasından giden atın nal seslerini yanındaymış
             gibi duyarsın.
             (...)
             Ekinleri sallamadan arka üstü dönmeli. Ekinler esen yelle yatıyor. Şöyle bir kalksam, dedi. Şöyle bir dört
             yanıma baksam olmaz mı ki, dedi. Olmaz, dedi kendi kendine. Ya buralarda arıyorlarsa... Sonra, başımı
             usuldan kaldırır bakarım, dedi. Sonra, neme gerek görürler, dedi... Başını kaldırmayı bir canı çekiyordu
             ki... Ta ötede koskocaman bir deniz vardı. Denizin üstünden bu yana doğru sütbeyaz bulutlar gelirdi.
             Bir zamandı. Bundan çok önceydi. Belki de çocukluğundaydı. Ne zamandı o? Kafa yormaya değmez.
             Ne zaman olursa olsun... Büyük kardeşim İsmail... İsmail iyi pamuk toplar... Pamuk tarlası... Pamuk
             tarlası o kocaman denizin kıyısında. Gece... Gecede öbek öbek pamuklar... Deniz kıyısında sazlık...
             Sazlıktan bir ördek kalkıyor... Bir ördek sürüsü... Ördek sürüsü katar katar oldu. Öndeki tek uçan ör-
             değe kılavuz derler. Durmuş Emmi’nin bir çocuk gövdesi kadar elleri vardır. Ellerinde, deniz kıyısında
             bulduğu bembeyaz, kocaman, kireç gibi şeyi sezer... Deniz kokusu... Deniz gün vurunca kül gibi olur,
             maviden yeşile dönü dönüverir. Çakıl taşları. Türlü türlü... Sıcacık, yumuşak toprak... Toprağa uzanıp
             uyurlardı. Geceleri deniz dalgalanırdı. Gecenin karanlığında ak pamuk öbekleri... Ağır çeksin diye her-
             kes, her gece kendi öbeğinin üstüne su dökerdi.
             (...)
             Gene kulağını yere dayadı. Gene ortalık ıpıssızdı. Hiçbir şey duymadı... Yok, olmaz. Kendi kendine:
             “Sonra bakarım,” dedi.
             Bacaklarının derisi çekiliyor. Kurumuş... Deri çatır çatır ediyor sanki. Bacaklarına baksa... Yel haylidir
             esmiyor. Ekinler kıpırdar. Belki görürler. Ama deriye noldu böyle? Bacaklar... Bir şey mi var? Ya ayağa
             kalkamazsa... Bacaklarını kımıldatınca ekinler hışırdadı. Korkup büzüldü. Bulurlarsa!.. Ne yaparlar?
             Düşünmeye çalıştı.
             Tüm bedeni bir ateş içinde kaldı. Ürperdi.

             Bir örümcek, ekinden ekine ağını germişti. Bir köşesine de oturmuştu. Kımıldamadan, orada öylece
             duruyordu. Ağa küçük küçük sinekler yapışmıştı.
             Bir toz bulutu arkasındaki… Toz bulutunun arkasında bir kalabalık, bir kalabalık... Ama ne kalabalık!
             Telaş, gürültü. “Ne yapayım şimdi? Ben bir şey yapmadım ki. Suç onun. Bizim suyu kesen o.”
             (...)
             Dün kuşluk vaktinden beri koşuyordu. Dün kuşluk vaktinden beri. Aradan bir gece geçti. Bu ekin tar-
             lası...

             “Dün geceden beri uyku dünek yok,” dedi.
             Yüreği koparcasına çarpmaya başladı. Ya öldüyse? Bir damla su için. Bizim tarla... Bir lokma su...
             “Keşki,” dedi, “o taşı vurmasaydım. Ama ölmedi. Neden ölsün? Bir taştan bir adam ölür mü?”


                                                                                                   109
   106   107   108   109   110   111   112   113   114   115   116