Page 109 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 109

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11            52

             2. ÜNİTE > Hikâye             Kazanım A.2.11: Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                          Geçim Sıkıntısı                              25 dk.

             Amacı     Metindeki millî ve manevi değerleri belirleyebilmek ve dönemin gerçekliğiyle ilgili çıkarımlarda bulunabilmek.  Bireysel
              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
                                                   Denizkızı Adası

             “Aman” dedim. “Şafaktan önce gel de beni uyandır. Şu karşıki adayı görüyor musun? Düşüme giriyor.
             Şafaktan önce orada bulunalım.” “Olur, ona Denizkızı Adası derler. Ben seni gece uyandırırım.” dedi.
             Oraya gidip balık avlayalı yıllar geçti. Oraya balığa gittiğim zaman, zaten yaşını başını almış bir adam-
             dım.
             (…)
             Güneşin kız kardeşi Eos, gül renkli aydınlığı kucaklamış ufukta ağarıyordu. Çizgi çizgi pembe ışıklar,
             parmaklarıydı. Sıra sıra yatay bulutlar sanki bir “arp”ın teliydi. Işıkla inlemeye koyuldular. Denizine de
             göğüne de pembe berraklık ve ışık yayılıyordu. Yanımda kürek çeken Mehmet’e, “Buraya neden Deniz-
             kızı Adası diyorlar.” diye sordum. “Buraya ay ışığında denizkızları gelirmiş. Ben görmedim. Yalnız bir
             iki gece, adanın ay ışığında saldığı gölgede, denizi şapur şupur öttürdüklerini duydum. Dalgalar üstün-
             de hayal meyal ağartılar yüzer gibi oldu. Çınlayan bir kahkaha, tüylerimi tuhaf tuhaf ürpertti. Korktum
             desem yalan, korkmadım desem de yalan. Benim de gülesim geldi. Aklımı oynatırım diye küreklere
             davrandım.” “Neden? Onlar insanı çıldırtırlar mı?” Dedem görmüş. Kendisi, paraya pula gönül verir
             bir adam değilmiş. Fakat bunlardan birine gönül vermiş. İşte, ondan sonra adama bir hâl olmuş. Babam
             bu adaya uzaktan bakar bakardı da dedemin dediklerini anlatırdı. Şu gördüğün Sporad Adaları’nın bir
             koyu, bir körfezi yokmuş ki; dedemin kayığı orada beşik gibi sallanmış olmasın. Gündüzün de gecenin
             de on ikişer saatinin pek azını karada yaşarmış. Babama anlatmış.
             (…)

             Yaşamış olduğum bir gün yoktu ki; şafak kırmızısının denize taşıp akışını upuyanık ve dimdik seyret-
             memiş olayım. Neyleyim kefen gibi yatak çarşaflarını, uyku mahmuru çapaklı gözleri?
             (…)
             Gün olurdu, balık avını büsbütün unutur, dalar çıkar, on iki saatin onunu denizin dibinde geçirirdim.

             (…)
             Beklerdim karanlık sessizlikte! Neyi? Bir çığlığın çınlamasını!.. Neyse, denizin dibine alışayım diye gece
             gündüz çabalayıp dururken kapkara sevdanın öz zindanına vardım ve orada mahpus kaldım. Âşık Ga-
             rip geze geze ne ararmış, onu kestirir gibi oldum. Onu derin ve koyu zümrüt sular içinde parıl parıl
             bembeyaz gördüm. Kulağımda, hatta içimde de çığlığı çınladı.” “Neyin?” Denizkızının! Sevmek söz
             ya da duygusunun gövdesi ve kemiği olsaydı eğer, sevmenin tâ apak kemiklerine, ateş dolu iliklerine
             kadar sevdim diyebilirim. Daldım! Kovaladım! Gece oldu. Işıldaya ışıldaya kaçıyordu. Daldı. Daldım.
             Yüze geldi; yüze geldim. O yüzdü; ben yüzdüm. Adanın çevresini kaç kez dolandık, bilmedim. Çil çil
             gülüyordu. Deniz tuzu gibi ısırıcı ve şakrak bir gülüştü o. Ay kalktı. Ne koskocaman aydı; gözlerim fal
             taşı gibi açıldı. Bembeyaz! Yusyuvarlak! Ben mi o mu, ay mı ada mı dolaşıyordu, farkında değildim. Ha
             tuttum ha tutuyorum diye ardınca alabildiğime kucaklıyordum. Bana dönüp baktıkça ay ışığını kara
             gözlerinde görüyordum. Gövdesi, çalkanan ay ışığında, ay ışığıydı. Şimdi tuz buz oluyor, parçalanıyor,
             sonra cıva gibi kavuşuyordu. Kollarımı saldım.
             (…)
             Bağrıma bastığım, ay ışığıydı. Onu daha ötede gördüm. Yüzdüm! Yüzdüm! Yüzdüm!... Gönlüm çil çil
             çığırdayan gülüşüne, aya ve adaya sarıla sarıla döndü, döndü; burgaç hâlinde kendimden geçtim. Ama
             işte ondan sonra, ay aydını beni hep orada buldu..?”
             Mehmet anlatırken güneş batıyordu. Adanın kayaları, yarları diklemesine denizden çıkıyor, evreni sa-
             ran kızıllık ortasında dev gibi ateş sütunlarını andıran boruları uluyordu. Otuz mil eninde bir dalga,



                                                                                                   107
   104   105   106   107   108   109   110   111   112   113   114