Page 105 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 105

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11            50

             2. ÜNİTE > Hikâye             Kazanım A.2.10: Metnin üslup özelliklerini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                           Sözün Gücü                                  25 dk.

             Amacı     Öyküleyici metinlerin dil ve anlatım özelliklerini belirleyebilmek.       Bireysel
              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
                                                   At Cambazları
             Bir öksürük sesi uzayıp giden iplik gibi bir düşü kalınlaştırdı, ucunu kıvırdı, bir boşluğa düşürdü. Sil-
             kindi. Gözlerini açtı. Soluk lamba ışığının bir ucuna iki genç ve uykulu göz eklendi.
             Yaşlı adam uzun uzun öksürdü. Yatağın içine bağdaş kurmuş. Sırtındaki kürk, içine yeni bir koyun gir-
             miş de canlanıyormuş gibi titreyip duruyordu. Bıyıkları ıslaktı. Kahvesini telvesine kadar içti.
             Oğul yatağın sıcaklığına daha bir sarıldı. Kuru saman ve kahve kokusuna sarıldı. Pencereye baktı. Odayı
             bir misli genişleten kirli camlara. Yağmurla iğneleniyordu. Dışarıyı düşündü, üşüdü. Kalktı, ceketini sır-
             tına geçirdi. Kahve cezvesini eline aldı. İçinde bir fincanlıktan çok vardı. Hiç seslenmeden başına dikti.
             Sonra kapıya gidip ardına kadar açtı. Soluk, belirsiz bir bulut aydınlığı yuvarlanıp açılan bir kilim gibi
             döşemeye serildi. Yağmur yiyen toprak kokusu. Kabaran, evlerin dışına sığmayan toprağın kil tadında
             kokusu… Havayı içine çekti.
             Gökyüzünde bulut gibi bir şarkı dolaşıyordu.
             (…)
             Bir iskemle aldı. Oturdu kapının yanına. Uzakta, yağmurda bile hep öten çayırganı bekledi.
             “Bu iş de böyle bitti oğul.” dedi yaşlı adam.

             Çayırgan tam o anda öttü. Uzun, zaferi ve çılgınlığı belirten kesik, kısık bir çığlıktı bu. Onu iyice dinle-
             di… Sonra, “Efendim?” dedi.
             “Böyle bitti bu iş de.”
             Kürkün içinden iri bir boğanın kış solukları gibi kalın dumanlar çıkarıyordu. Soluk ışıkta yüzünün
             yarısı görünüyordu. Bütün kederini, yıkılışını yüzünün görünmeyen yanına saklıyordu. Bunu neden
             yapıyordu? O kederli yarım yüzün, geceleri bile çıkarmadığı eski, yollu kravatına, uçları kıvrılmış göm-
             lek yakasına, düğmeleri kopuk, kol ağızları tarazlanmış ceketine, bol pantolon paçalarına hatta hayatı
             boyunca hiç sevinmemiş o ayak başparmaklarına kadar yayılan bir çöküntüyü saklayamadığını bilmi-
             yor muydu?
             Bilse de ne çıkar? İşte yüzünün saklanıp duran o öbür yarısı da aydınlanıyor. Soluk bir beyazlık bulaşı-
             yor üstüne. Dışarda sabah oluyor. Kapının yanında.

             Bir horoz başını görünmeyen gökyüzüne kaldırıp uzun uzun ötmeye durdu. Öylesine uzun öttü ki
             boğazını yağmur suları doldurdu. Hayvan boğulur gibi bir ses çıkararak soluna düşüp bayıldı. Sonra
             başka horozlar.
             Arka duvarı bir atın kalın nalları kısa bir süre düzenli aralıklarla dövdü. Sonra evin köşesini dönüp
             kapıya geldiler.
             (…)

             “At hazır.”
             Oğul aceleyle giyindi. Paltosunu, şemsiyesini aldı. Babasının elini öptü. Geride kalan bir yığın ayrıntı-
             ya, o gidince hiçbir anlamı kalmayan, köşelerde, dolaplarda, karanlık kireçli bölmelerde, hasır yemek
             sepetlerinin altında kullanılmamaktan eskiyen o bir yığın ayrıntıya baktı. Birden dışarı çıktı.
             At, dar arpa tınazlarının arasından ustalıkla geçiyordu. Dövülmüş yığınların üzerinde kırık saman çöp-
             lerini yağmur hep aynı yöne çevirmişti. Doğuda ufku bile aydınlatamayan soluk, kirli yüzlü sabah,
             yağmurun dönüp durduğu gökyüzüne tüyleri ıslanmış iki horoz ve saman çöplerini karıştıran savruk
             bir esintiden başka ne getiriyordu? Yarın ne getirecekti? Öbür gün, daha sonraki günler? Savrulmak
             için güneş bekleyen yığınlar çürüyecek, gizli köpek leşleri gibi vadinin çukur çeperleri boyunca toprak


                                                                                                   103
   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109   110