Page 101 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 101

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11            48

             2. ÜNİTE > Hikâye             Kazanım A.2.9: Metindeki anlatım biçimleri ve tekniklerinin işlevlerini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                    Kullanılan Tekniği Anlayalım                       25 dk.

             Amacı     Metindeki anlatım biçimleri ve tekniklerini bularak bunların metindeki işlevlerini açıklayabilmek.  Bireysel
              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
                                                   Maaş Cüzdanı
             Hayati Bey, tam Beyazıt Meydanı’nı geçerken iki yumruğunu şakaklarına vurarak birdenbire durdu:
             Eyvah, eyvah, maaş cüzdanını bir yerde unutmuştu! Eyvah, nerede unuttuğunu bir türlü akıl edemiyor-
             du! Eyvah, ya alışveriş ederken dükkânlardan birinde bıraktı, münasebetsizin biri alıp gittiyse? Eyvah,
             ya arar arar bulamaz, yeni cüzdan çıkartmak için aylarca uğraşıp durursa? Öyle ya, evvelâ gazetelere
             ilân vermeli, sonra mahalleden ilmühaber çıkartmalı; o... Dahası var, dahası var, cüzdanın torbasında
             berat kâğıdıyla nüfus tezkeresi de beraberdi, hay Allah müstahakkını versin, bunların hepsi yeniden
             çıkacak ha!.. Akılsız başını bir daha yumrukladı: Kendini bildi bileli dalgınlıktan kurtulamamıştı. Her
             gittiği yerde ya şemsiyesini ya bastonunu ya gözlük kutusunu unutur, akşama eve gidince Hadiye Ha-
             nım’dan bir temiz azar işitirdi. Zavallı karısı, şimdiye kadar az mı bağırdı ya, dalgın kocasını az mı pay-
             ladı? Eyvah, hele bunu duyarsa Hadiye Hanım’ın iki eli beline yapışacak, yuvarlak gözleri yumurta gibi
             şişecek, belki de... Belki de avucundaki ocak yelpazesi kocasının başına inecekti.
             (...)
             Mahalle kahvesinde mi? Kooperatifte mi? Kuru Kahveci Mustafa Efendi’de mi? Yoksa... yoksa... tâ... Mı-
             sır Çarşısı’nda Kökçü Hacı Hasan’da mı? Nerede? Nerede? Şimdi evvelâ, Mısır Çarşısı’na kadar gitmek
             lâzımdı. Hayati Bey, koşa koşa, dara dar, soluya soluya oraya kadar yürüdü, Kökçü Hacı Hasan Efen-
             di’nin dükkânının önünde durdu:
             —  Merhaba Hasan Efendi... Ben burada sabahleyin bir torba unutmuş muyum?
             Hacı Hasan Efendi beyaz dişleriyle sırıttı ve tecvitli bir Arap şivesiyle cevap verdi:
             —  Sen burada... unuttun bir torba... aah, aah...
             —  Etme Hasan Efendi, şuraları arayıver, pek iktiza...
             —  Sen kendi ara Hayati Bey... Yok burada, torba... Hacı Hasan Efendi bütün Mısır Çarşısı’nı çınlatan
             bir kahkaha bırakır. Hayati Bey’in semti Topkapı’ydı! Eminönü’nde, yağmur altında bir saat tramvay
             bekledi. İnsanın omuz kemiklerini kıkırdatan berbat bir kalabalık içinde, Topkapı’ya kadar geldi, tram-
             vaydan atlar atlamaz bakkala uğradı:
             — Merhaba Yuvan... Maaş cüzdanımla nüfus tezkeremi kaybettim. Burada aramaya geldim. Sabahleyin
             bırakmış olmayayım?

             —  Ne diyorsun Hayati Bey? Mayış cüzdanını gaip ittinse bu ay nasıl ödeyeceyin?
             —  Eyvahlar olsun!... Hayati Bey, çıldırmaya yüz tutarak dükkândan köşe başındaki kahveye girdi. İranlı
             Abbas’ı yakaladı:
             — Yahu... Abbas Efendi... Ben sabahleyin burada cüzdan torbamı unutmuş muyum?

             —  Heyyati Bey... Sebbehten beeri buraya min gişşi girmiş, çıhmış! Men ne bilem? Yan kerevetlerine
             yaslanmış iki tulumbacı, Hayati Beye bakarak gülüştüler:
             —  Hayati Bey, bu akşam Hadiye Hanım’la krize dayansın! Fena çıngar kopacak! Hayati Bey müthiş
             öfkelenmişti. Külhanbeylerinin alayına dayanamadı, hırslanarak başını çevirdi, bağırdı:
             — Kanımı başıma sıçratmayın da bozuşmayalım. Tulumbacıların esmeri, yılışık bir kahkaha attı:
             — Aman sıçratma... Zaten başında bir tel saç yok, kelek helvacı kabağı gibi kızarır!  Ama Hayati Bey,
             fazla devam edemedi.
             (...)
             Bir eliyle çenesini tutarak öteki eliyle evin tokmağını vurdu. Kapıyı açan kadın. Hayati Bey’in kanlı
             yüzünü görür görmez haykırdı:


                                                                                                    99
   96   97   98   99   100   101   102   103   104   105   106