Page 103 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 103

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11            49

             2. ÜNİTE > Hikâye             Kazanım A.2.9: Metindeki anlatım biçimleri ve tekniklerinin işlevlerini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                   Anlatım Biçimleri ve Teknikleri                     25 dk.

             Amacı     Öyküleyici metinlerde yararlanılan anlatım biçimlerini ve tekniklerini tespit edebilmek.  Bireysel
             Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

                                                      Payımız
             Bizim köyde harman yeri “müşterek”tir. Kimsenin kendi başına, kendi tarlası başında özel harmanlığı
             yoktur. Öteden beri, tarlasındaki sapa göre, zengine fakire yetip artan geniş ve güzel bir çayırımız var-
             dı. Bu çayır, mezarlıkları bile süren, merada kuzu güdecek yer bırakmayan, çalışkan ve açıkgöz kom-
             şularımız tarafından, eninden yanından kırpılmaktadır. Bu saldırışlar, kıyılardaki harman sahiplerini
             merkeze doğru sıkıştırmaktadır. Döğenler dönerken iki komşunun öküzü birbiriyle sürtüştü, benim
             harmanın sapı seninkine karıştı diye komşular bozuşmakta, birbirleriyle küsmekte, yaz boyu taş gibi
             kararmaktadırlar birbirlerine.
             (…)
             Herkesin ikişer üçer harmanı var sürülecek. Ama öğleye doğru bir poyraz çıktı, yabayı kapan tınaza!..
             Savurmağa başladılar. Anam köye azık getirmeğe gitti. Kardeşimle ben varım işin başında. Öküzler ko-
             şulu. Çavdar kolay kolay ezilmiyor. Kayıyor döğenin altından. Kötü tarla ürünüdür çavdar; ekmeği de
             kötüdür. Buğday için: “Buğday ekmeğin yoksa buğday dilin de mi yok?” derler, çavdarın böyle bir adı da
             yoktur. Buğday için destan yazılmıştır, edebiyat kitaplarına çavdarın adı geçmemiştir daha.
             Ortalık iki saniyenin içinde toza kesti.
             (…)

             Bu kadar ivedinin bir sebebi de, unun bulgurun bitmesi evlerde. Üst başlar da eskiyeli çok oldu. Kim-
             sede el içine çıkacak hâl kalmadı.
             Öküzler, un çuvalına dalıp çıkmış sıçan eniği gibi tozdan bembeyaz.
             (…)

             Yaşar arpa tınazı savuruyor. Arpa tozu bütün tozlardan daha beter yakıyor. Onun tınaz savurduğu yerle,
             bizim döğen sürdüğümüz yer arasında on adım yok. Samanı bizim harmana, üstümüze düşüyor. İsterse
             getirip gözümüze savursun, bir şey diyemeyiz. Harman yerinde tozdan sızlanmak ayıptır.

             (…)
             Ne yandan geldiyse, anam geliverdi. Sırtında azık torbamız. Ağzını yüzünü dastarıyla kapamış. “Öküz-
             leri salııın!..” diye bağırıyor, “Çabucak yiyip biz de çıkalım tınaza!..”
             Durur muyuz?  Hemen saldık öküzleri. Kardeşim, sürdü suya götürdü. Testimizi de götürdü giderken.
             Kofaların içinde bir çay var, çayın kıyısında bir küçük “göz”. Suyu oradan içiyoruz. Bulamaç gibi. Yani
             berbat. Adamı öldürür. Oturur ağlatır. Öküzlerin de çoğu, çay suyunu beğenmezse oradan içer. Mal
             maşat dalıp çıkar içine.
              Gün aştı, işi bitirdik. Daneyi çalkadık. Bütün komşular çeç kürekliyor şimdi. Bulutlar dağıldı. Ortalık
             duruldu, maşallah!.. Rüzgâr temiz temiz esiyor. Şerif Ali ağamız komşulara geldi, buğday bölüyor. Ekip
             biçtiğimiz bir kısım tarlaların tapusu ondadır. Savurup çalkadığımız, hazır ettiğimiz buğdayları gelip
             böler. Köyde epey kimse onunla ortak eker. Ekmeyen üç beş kişidir.
             Anam, gitti Şerif Ali’yi bize çağırıyor. Kurumlu çalımlı geliyor. Bir göz atıyor çeç’e. Eli kasığında. Uzun
             bıyıkları toz içinde. Sivas’ın Kangal ağalarından biri gibi. Sakalını yeni kazıtmış. Göbeğinde asker pa-
             laskası kuşalı. İri taneli tespihini şak şak çekiyor. Alışık olmadığımız bir esans. Esans harmanda tuhaf
             kaçıyor. Benim elimde çeç küreği.
             (…)
             “Kürekle bakalım şunu!” diyor.

             Küreklemiştim, bir daha kürekliyorum.


                                                                                                   101
   98   99   100   101   102   103   104   105   106   107   108