Page 120 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 120
57 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 Ortaöğretim Genel Müdürlüğü
yormaktadır. Ama o bir şeye aldırmaz. Hüzün içinde bir hâli vardır. Belki de böyle olması sadece gö-
rünüşüdür. Onu kaç kere sebze, meyve arabalarının üstünde çatlak bir sesle türkü çağırırken gördüm.
Şu ilerde saçları kıvırcık, şişmanca, bej tayyörlü güler yüzlü kadın civardaki okulların birinde elişi öğ-
retmeni. Bir annesi, bir de küçük kız kardeşi var. Onlara bakıyor. Bu akşam onların üçünü birlikte, sof-
ralarında görmeyi ne kadar isterdim. Belki de hiç konuşmazlar. Sadece bir iki tabak çatal sesi duyulur.
O kadar. Her biri ayrı ayrı bütün bir gün hülyalanmaktan yorulmuşlardır.
(…)
Yaşamanın güzelliği dedim de hatırladım. Yaşamanın güzelliğini her zaman duyabilir insan. Hatta şim-
di gördüğünüz gibi, geciken bir vapur beklerken bile. Yeter ki her şeyi, her şeyi, insanları, duyularımızı,
eşyayı sevelim. Bir çocuğun dış dünya karşısında duyduğu hayranlık olsun içimizde. En küçük bir yağ-
mur damlasına bile ilgi duyalım. Böyle oldu mu, bir iskele meydanında, on dakikada, dilerseniz hatıra-
larınızın dünyasına kayar gider, yıllarca önce yaşanmış bir anı yeni baştan yaşarsınız. Dilerseniz mey-
dandan geçen insanları seyreder, kafanızda romanlarını kurar, kurar da sonra yine kendiniz okursunuz.
Sabahattin Kudret Aksal, Gazoz Ağacı ve Diğer Öyküler
Kelime Dağarcığı:
enikonu: İyiden iyiye, iyice, oldukça. figüran: Genellikle tiyatro ve sinemada, konuşması olmayan veya konuşması çok az
olan rollere çıkan kimse. hülya: Tatlı düş, hayal. tayyör: Ceket ve etekten oluşan kadın giysisi.
1. Kulak konukluğundan enikonu bir tat alırız da, insanları tanımayı bilmediğimiz, insanlara kaderler
biçip yakıştırmayı bilmediğimiz için onları görmekten, sadece seyretmekten pek bir şey anlamayız.
Ama niçin? Çalışalım bir kere. Belki olur, belki olmaz. O başka iş. Kim bilir, belki de işe kulak karış-
madan, deyim yerindeyse, göz konukluğunun da kendine göre bir tadı vardır. Sonraları bunun da
tiryakisi olur insan.
Okuduğunuz metinde geçen kulak karışmadan, göz konukluğuyla ifadeleri ile anlatılmak istenen
nedir? Açıklayınız.
2. Öbür çocuk da civardaki köylerden birinde, bir bostancının oğlu. Her zaman mahzun duran hâline
bakılırsa üvey oğlu. O kadar çalıştığı hâlde, bostancı bereketi yağmurlardan bilmekte, kıtlığıysa ona
yormaktadır. Ama o bir şeye aldırmaz. Hüzün içinde bir hâli vardır. Belki de böyle olması sadece gö-
rünüşüdür. Onu kaç kere sebze, meyve arabalarının üstünde çatlak bir sesle türkü çağırırken gördüm.
Okuduğunuz metinden alınan yukarıdaki bölümde geçen …bostancı bereketi yağmurlardan bil-
mekte, kıtlığıysa ona yormaktadır. ifadesini açıklayınız.
3. Yaşamanın güzelliği dedim de hatırladım. Yaşamanın güzelliğini her zaman duyabilir insan. Hatta
şimdi gördüğünüz gibi, geciken bir vapur beklerken bile. Yeter ki her şeyi, her şeyi, insanları, duyula-
rımızı, eşyayı sevelim. Bir çocuğun dış dünya karşısında duyduğu hayranlık olsun içimizde. En küçük
bir yağmur damlasına bile ilgi duyalım. Böyle oldu mu, bir iskele meydanında, on dakikada, diler-
seniz hatıralarınızın dünyasına kayar gider, yıllarca önce yaşanmış bir anı yeni baştan yaşarsınız.
Dilerseniz meydandan geçen insanları seyreder, kafanızda romanlarını kurar, kurar da sonra yine
kendiniz okursunuz.
Okuduğunuz metinde geçen yukarıdaki ifadeleri de göz önünde bulundurarak dış dünyaya baka-
rak yaşamın güzelliğini anlatan bir yorum paragrafı yazınız.
118
Hazırlayan: Mustafa EREN