Page 121 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 121
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 58
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.14: Yazar ile metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Eserdeki İzler 25 dk.
Amacı Eserden hareketle metinde anlatılanlarla yazar arasında bağlantı kurabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Sarı Sıcak
Çocuk, “Anam,” dedi, “anam, yarın sabah gün ışımadan uyandır beni.” “Gene uyanmazsan?” “Uyan-
mazsam...” Çocuk düşündü. Birden, “Ağzıma biber koy,” dedi. Anası sevecenlikle, gözleri yaşararak onu
bağrına basıp öptü. Çocuk boyuna yineliyor: “Bak uyanmazsam ağzıma biber koy ha!..” Ana, “Can!”
diyor. “Biber çok acı olsun.” Şımarıyor, tepiniyor, ara vermeden boyuna haykırıyor: “Acı biber, kırmı-
zıbiber... Bir yaksın ki ağzımı... Bir yaksın ki... Hemencecik... Hemencecik uyanayım.” Anasının elinden
kurtuluyor, o hızla çardağa çıkıp yatağa giriyor.
Bunaltıcı bir yaz gecesi... Gökte tek tük soluk yıldızlar, kocaman, testekerlek bir ay... Sonra bir karar:
“Sabaha kadar uyumam.” Seviniyor. Sabahleyin, anası “Osman,” der demez, hemen kalkıp boynuna
sarılacak. Nasıl da şaşacak bu işe anası!
(…)
Doğudaki dağların arkasından ince, ak bir ışık kümesi fışkırırcasına usuldan usuldan dağların tepeleri
ağarıyor. Köyün sığırları böğürmeye, köyde her şey canlanmaya başladı.
(…)
Çocuğun başına varıp durdu. Gönlü bu tüy gibi hafif çocuğu uyandırıp, bu çatır çatır sıcakta işe gön-
dermeye razı olmuyordu.
Aşağıdaki huysuz ses, “Uyandır onu,” dedi. “Söz verdik Mustafa Ağalara. Bu gece yarısı nereden çocuk
bulurlar sonra?”
(…)
Tarlaya geldiler. Daha gün doğmamış... Orak makinasının düzgün sıraladığı desteler çiyli... Ot ve ıslak
ekin kokusu... Kızağa atı koşup, desteleri yüklemeye başladılar. Kızakta çift yerine tek at koşulu... Atın
başını Osman çekiyor, kızak dolar dolmaz, kuş gibi, harmana götürüp getiriyor... Kızağı yükleyenler
arada Osman’a takılıyorlar. “Nasıl, Osman?” “Yaşa, Osman!” Osman seviniyor... Derken, kıpkırmızı bir
ateş yuvarlağını andıran güneş karşı dağların ardından çıktı... Ekin saplarından, destelerden usul usul,
incecik, gözle görülür görülmez bir buğu yükseliyor. Gökte parça parça ak bulutlar dönüyor... Osman,
harmanla desteciler arasında mekik dokuyor. Osman canlı, dipdiri.
(…)
Gün tepede... Ekin sapları çatırdıyor. Yarılmış, kızgın toprak, Osman’ın ayaklarının altında... Osman’ı
ha bire hoplatıyor.
Canını dişine takmış Osman. Alttan yanıyor, tepeden yanıyor. Sıcak... Dünya kamaş kamaş... Göz açıp
on metre ileriye bakılmıyor.
(…)
Sıcak boğucu... Yel esmiyor, ufacık bir fısıltı bile yok. Atın üstünde Osman’ın bacakları ağrıdı. Tutmaz
oldu. Neredeyse düşecek... Gözü dört bir yanı görmüyor. Osman atı sürmüyor, at kendisi gidip geliyor.
Derken öğle paydosu. Sıcağın altında yemek... Zeynep’in tüm yalvarıp yakarmalarına karşın Osman
ağzına bir lokma ekmek bile koymadı. Boyuna su içti... Zeynep akıl etti de başına bir kova su döktü.
Çocuk ondan sonra artık kendisine gelebildi. İşe kalkarlarken Zeynep, “Osman’ım,” dedi, “sen git otur
gayrı. Atı başkası götürsün.” Osman, “Olmaz, Zeynep Teyze,” dedi, “Ben götürürüm. Hiç yorulmadım.”
Atı elinden alınca Osman oturup hüngür hüngür ağlamaya, “Ben yorulmadım. Vallahi yorulmadım,”
demeye başladı.
(…)
Bir an geldi, atın üstüne boylu boyunca uzanıp yelesine ellerini doladı. Zeynep işin farkına varıp atın
üstünden Osman’ı aldı. Osman kendinde değildi. Götürüp bir destenin üstüne yatırdı. “Yavru,” dedi,
“yavru. Ne de inatçı...” Sonra Zeynep gene su getirip başına döktü. Güneşe karşı durup gölge etti. Os-
119