Page 353 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 353
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 174
6.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.12: Metinde edebiyat, sanat ve fikir akımlarının/anlayışlarının yansımalarını değerlendirir.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Hangi Edebiyat Akımı? 20 dk.
Amacı Verilen metinde romanın yazıldığı döneme ait edebiyat, sanat veya fikir akımlarının etkilerini ifade edebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Baba Evi
(Orhan, yurda dönmek için gerekli işlemleri tamamlamıştır.)
(…)
Zaten bekliyorduk, nihayet bir akşamüstü babam, ben orada değilmişim gibi, anneme: “Söyle o oğ-
lana” dedi, “Yarın hareket edecek.” Annemle bakıştık. Onun gene gözleri dolmuştu. Bende sevinç
kasırgası... Bahçeye fırladım. Orada kalsam sevincimi saklamama imkân yoktu. Artık herkese acıyor-
dum... Babama bile… Niyazi’yle dargın olmamıza rağmen, onu çoktan affetmiştim, kızmıyordum.
Hattâ onu dövdüğüme bile pişmandım, öyle iyi kalpli, öyle dokunsalar ağlayacaktım ki... Geride bıra-
kacağım her şeyde bir mahzunluk seziyordum. Kâğıttan kayıklar yüzdürdüğümüz havuz serin şıpır-
tılarla sanki ağlıyordu. Gül fidanları, çamaşır iplerinde başaşağı dönmüş mandallar, tekerleklerinden
birisi kopmuş oyuncak araba, futbol topunun parçalanmış meşini, kayışı kopmuş nalın, komşunun
avlusunu bizimkinden ayıran paslı tahtalar, her şeyde bir hüzün, bir öksüzlük...
Niyazi boynunu bükmüştü. Sanki: “Bizi bırakma abi!” demek istiyor. Kızkardeşlerim sanki: “Sen bizi
bırakıp gidiyorsun... Biz de burada ölürüz, nâpalım...” diyorlarmış gibi geliyordu. Mutfağa girdim.
Sapındaki bakır çivileriyle bana bakan yağ tavasına: “Haberin var mı? dedim. Yarın Adana’ya gidi-
yorum.”
Raftaki tencereler, sahanlar, tabaklar, çatal bıçakların beni, imrenen bir kıskançlıkla seyrettiklerini
zannediyordum. Mutfak kapısında Tekir’le karşılaştık. Belini kamburlaştırarak bacaklarımın arasın-
dan geçti. Onu yerden aldım, öptüm: “Tekir, biliyor musun? Adana’ya gidiyorum.” Miyavladı. “Yok
yok... Seni de götürmem… Sen burada kal, onlara da yazık.” Tekrar miyavladı. Onu yere bırakıp an-
nemlerin yanına geldim. Annem bohçamı hazırlarken sessiz sessiz ağlıyor, bize bunu göstermemeye
çalışıyordu. Bu bana çok dokunmuştu; lâkin memlekete gitmenin sevinci...
Sonra sofaya çıkıyorum. Sofadan odaya, odadan mutfağa, mutfaktan bahçeye, bahçeden helaya...
Helânın yeni rendelenmiş tahtasına kurşun kalemi ile birşeyler yazıyor, bir tarih düşürüyorum; son-
ra bunu babamın görmesinden korkarak karalıyorum. Babam... Onda hiç değişiklik yoktu. Gene
kitaplarının arasında, gene kaşları çatık... Gece Niyazi’yle koyun koyuna neler konuşmadık. “Mesela”
dedim. “Benim yerimde sen olaydın.. Öyle farzet... Sen gidiyormuşsun Adana’ya... Ha? Ne yapar-
dın?” Düşündü, düşündü... “Ben olsam... Ben gitmezdim ki...”
(…)
Sabahleyin babamın sarsmasıyla uyandım. Fırladım. Kardeşlerim de... Etrafımı aldılar... Babam çok
sinirli görünüyordu. “No’luyorsunuz be?” diye bağırdı.
Elbisemi çabuk çabuk giyiyorum, yüreğim sevinçten çatlayacak. Bütün dikkatime rağmen su testisini
deviriyorum, az sonra kolum lâmbanın camına çarpıyor, kediye basıyorum...
(…)
Bahçeye son defa çıkıyorum. Havada tatlı bir serinlik var, güneş henüz doğuyor. Gökyüzü pespem-
be. Havuzun fıskıyesine kırmızı başlı bir Arap bülbülü konmuş şakıyıp duruyor. Gül fidanlarından
berrak damlalar titreşiyor. Tekir kedi, helanın kapısı önünde oturmuş, yüzünü yıkıyor. Bir baştan bir
başa gerili çamaşır ipinin üzerinde cıvıldaşan serçe kuşları…
351