Page 355 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 355
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 175
6.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.13: Metni yorumlar.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Roman, Okur ve Yorum 25 dk.
Amacı Metnin içeriği ile ilgili tespit ve görüşlerini ifade edebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Saatin Kazandırdığı Zaman
Ertesi sabah da arkadaşı ona kocaman bir bardakla süt, tereyağı ve reçel getirmişti.
Bunu hatırlayınca gülümseyişi genişledi, gözyaşları da pıtır pıtır akıverdi. O arkadaş şimdi meşhur
eczacı Vasıf’tı işte.
Ona daha ne kadar, ne kadar çok borcu vardı daha? O tereyağının, o reçelin, o sütün bedelini ödeye-
bilmek için, belki de sadece hücresine Nahit için serdiği şiltenin karşılığını ödeyebilmek için kimbilir
daha kaç yıl yaşaması gerekti? Ya o, derse giderken bıraktığı kocaman ve pırıl pırıl yirmibeşlik? Aca-
ba kendisine yirmibeş kuruş, hattâ bir bardak süt parası kalmış mıydı? Vasıf da fakirdi. Derslerden
sonra gidip birkaç saat çalıştığı eczaneden aldığı altı, yedi lirayla yiyecek, içecek, giyecek, kitap, kâğıt,
kalem alacaktı. İşte sabahleyin kendisine süt, yağ, reçel getirmişti ama, gece de zeytin ekmekle do-
yurmuştu karnını.
Nahit bütün bunları, yıllarca sonra, paraya ve üne kavuştuktan sonra hatırlar da ağlamadan yapabilir
miydi? Çekiniyordu kirpiklerinin arasında pır pır ettikten sonra yanaklarına kayıveren gözyaşla-
rından. Üstelik, işte öfkesi geçip gitmiş, tiyatroda olanları, Sadi’nin rezilliğini unutmuştu. En iyisi
hatırlamaktı:
Nahit, Vasıf çıkıp gittikten epey sonra kendisine gelebildi; biraz kuvvet topladı. Saate baktı ve durmuş
olduğunu görünce, bilinmez hangi çağrışımlarla onun satılabilecek bir şey olduğunu düşündü. Hem
de ne biçim satış! Saati çok değerliydi, lise son sınıfa geçtiği gün Paşa babasının verdiği armağandı,
kaplama değil, altındı. Makbul bir markaydı.
Birdenbire deliriverdi, içinden saati yere çalmak, üstünde tepinmek geldi. Neden düşünmemişti onu
satmayı, neden neden? Kendisine bu kadar kızdığı hiç olmamıştı. Olmayacaktı da.
İyi hatırlıyordu; babası:
“Dikkatli kullan ha... en azından yüz lira eder o saat” derdi.
Kendisini sokakta buluvermişti.
Kapalıçarşı’ya gitti. Ama gözü kesmedi. Aldatılmaktan korkuyordu. Aklına Vasıf geldi. En iyisi bu
olacaktı. Vasıf’ın aklı daha çok ererdi böyle işlere. Daha doğrusu Nahit böyle sanıyordu. Soluğu
Eczacı Okulunda aldı. İki ders arasıydı, Vasıf’ı buldu ve anlattı. Öğle paydosunda Sahaflar’a, onun
hemşehrisi olan bir kitapçıya gittiler. Adam dinledi ve saati alıp gitti, onbeş, yirmi dakika sonra da
geldi. Cebinden çıkardığı avucunda bir yığın kâğıt para vardı: Kimisi gıcır gıcır, kimisi yırtık pırtık
yemyeşil liralar, mor beşlikler, baklaçiçeği renginde onluklar, Nahit’in açılan eline ağır ağır saydı:
Tam yüzonyedi lira. Vasıf da onun kadar afallamıştı. Adam:
— Sahip ol, iyi harca, dedi.
Çıktılar. Şaşkınlıkları Bayezid Camii’nin avlusundan sonra da geçmemişti. Vasıf ayrılmak için durdu.
Nahit sol eliyle onun bileğini kavradı. Sağ eli cebinde, paraları tutuyordu:
— Gel. Yemek yiyelim.
Vasıf tatlı tatlı güldü. Ondan sonra boyuna güldüler.
353