Page 359 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 359
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 177
6.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.14: Yazar ile metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Hayattan Romana 30 dk.
Amacı Yazar ile eseri arasındaki ilişki hakkında çıkarımlarda bulunabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Baba Evi
(…)
Annem benimle uğraşacak halde değildi. Bu babamın ona bıraktığı ev gailesi altında bütün gün,
tapu, mahkeme yahut istidacı dükkânlarına koşar durur, eve ekseriya terli ve çok yorgun dönerdi.
Hoş, koşmasaydı da benimle uğraşabilecek miydi?
O sene sınıfımda çaktım.
Bu, kırallığıma toz kondurmadı. Annem bir iki söylendi, sonra, “ne halin varsa gör, ben koca oğlanla
uğraşamam...” deyip, ipimi üstüme attı. Dünyadan memnundum... Bu saltanat böyle sürüp gidecek
sanıyordum... Fakat bir gün...
Uzun bir mektup geldi babamdan. Acele pasaport için müracaat etmemiz ve ne var ne yoksa satıp
derhal hareketimiz isteniyordu.
İnmeler indirecektim... Bir türlü doyamadığım “hürriyet”imin üstüne sünger çekmek lâzım geliyordu.
Elveda mavi gökler, elveda şeker kamışçıları, elveda çikolatacılar, futbol arkadaşlarım, tozlu arsalar
elveda! Elveda Cin Memet! Kediler, tozlu köpekler, serçe kuşları, yarasalar, Ulu cami, saathane, sip-
tilli pazarı... Hepinize elveda!
Ve bir akşamüstü, ağlayacak kadar hırslı trene bindim. Dokunsalar ağlıyacaktım. En sevdiğini az
evvel topraklara kendi elleriyle vermişlerin o tesellisiz, bunaltıcı sıkıntısı içinde, tren kalktı.
(…)
Beyrut’ta Fıstıklı tarafında oturuyorduk. Lübnan teb’ası olmadığımız için, babama avukatlık yaptır-
mıyorlardı. Babam da annemin bileziklerini bozdurdu, on altın lira sermayeyle, Burç meydanına
çıkan aralıklardan birisinde, yüksek bir apartmanın altında, küçük bir lokanta açtı.
Babam lokantaya pek uğramazdı. Yemekleri Süreyya adında bir Türk mültecisi pişirir, Niyazi’yle ben
de lokantanın garsonluğuyla bulaşıkçılığını yapardık.
On yedi yaşındaydım ve hayatımın bu tarzından çok memnundum. Memleket, futbol, Cin Memet ve
ötekiler silinmişti. Ortalık yeni yeni ağarmaya başlarken, Niyazi’yle birlikte evden çıkardık. O saatte
Beyrut’un yeşil tramvayları bile seyrek işlerdi. Yalnız işçiler, o, dünyanın her tarafında, herkesten
az uyuyan, kadınlı erkekli çoluklu kalabalık, onlar kümeler halinde ve yollarda olurlardı. Aralarına
katılırdık... Tıpkı onlar gibi, ceketlerimiz omuzlarımızda, onların bastıkları parkelere basmak gururu
içinde, iş güç sahibi insanlardık.
(…)
Ekseri geceler, eski spor dergileri kolleksiyonlarını karıştırır, meşhur futbolcuların resimlerine hay-
ran hayran bakar, maçları yeni baştan, yepyeni heyecanlarla okurdum.
Arkadan, başlardı hayaller...
Memlekete dönmüşüm. Kulüplerden birine girmişim. O haftaki maçta ben de oynayacağım... Niha-
yet maç günü... Sırtımda yepyeni formam, pırıl pırıl futbol ayakkaplarım... Bu maç çok mühimdir ne-
dense... Bu maçı mutlaka kazanmamız lâzım... Herkesin gözü bende. Takımımız alkışlar arasında sa-
haya çıkarken, umumî kaptan, beni bir kenara çeker, “Aman,” der, “aman... Bütün ümitlerimiz sende!”
357