Page 91 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 91
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 43
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Kişileri Tanıyalım 25 dk.
Amacı Metinde geçen kahramanların özelliklerini belirleyebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Birtakım İnsanlar
Gece. Saat on ikiyi on geçiyor. Taksim’de saatin altında tramvay bekliyorum. Öyle olmasa bu kadar ince
eleyip sık dokumaya lüzum görmez; vakit gece yarısını geçmişti, derdim… Tramvay hâlâ yok. Biraz
daha yerimde yatağımı, uykuyu düşünsem belki de uyuyuvereceğim. Donmak üzere olan insanların
tatlılığını içimde duymaya başladım. “Bari gideyim şu açık pastanede bir ıhlamur içeyim de sonra yata-
rım.” dedim. Bir iki adım atmamıştım ki önüme bir adam dikildi. Rüzgârdan yalnız bir karartı gördüm.
Sonra yüzüme doğru bir hortumdan çıkar gibi bir duman yayıldı: Adam konuşuyordu. Tatlı, munis bir
Anadolu şivesiyle:
— Ağabey, dedi, buradan bana benzer birtakım adamlar geçti mi? Paltomun yakası içinde yarı yarıya
kaybolmuş kafamı çıkardım. Kafamı bir iki defa salladım. Soğuğa alışmış, mukavemete hazırlanmış
gibiydim. Kulaklarımı keskin bir rüzgâr ısırdı. Adama baktım:
Bana benzer adamlar… Bütün insanlar birbirine aşağı yukarı benzemez mi? Bana benzer adamlar, ne
demekti?
Evet, adamın hakkı vardı. Ona benzer adamlar, ötekilerinden kolaylıkla ayrılabilirdi. Kış günü bir şe-
hirde insanlar palto, şapka giyer, ayaklarında fotinler vardır. Belki paltolarının renkleri, şapkalarının
kurdeleleri ve amerikan yahut alaturka şapkalarıyla birbirlerinden ayrılabilirler, icap ederse.
Bu adamın ne paltosu ne şapkası ne de ayakkabıları vardı. Buna mukabil sırtında mor pamukları yer
yer, parça parça dökülen bir hırkası, belinde ipi, ayağında yazlık, tüy gibi bir pantolonu ve ayaklarında
da yine iplerle bağlanmış çuvalı…
Yüzü tatlı esmer renkli idi. Sakalı uzamıştı. Yirmi beş, otuz yaşlarında gözüküyordu. Yalnız gözlerinde
büyük, korkak, acele bir şeyler vardı.
(…)
O devam etti:
— Benim gibi ağabey, dedi. (Üstünü başını gösterdi.) İşte bu biçim adamlar görmedin mi? Bazıları şu
yoldan geleceklerdi. Birtakımları da (Taksim Sineması’nın aşağısındaki yolu göstererek) şu yokuştan
çıkacaklardı.
— Görmedim vallahi! dedim.
— Allah Allah! dedi. İmkânı yok. Muhakkak geçmişlerdir. Ben yolda biraz eğlendim. Onları kaybettim.
Yoksa geçmemelerine imkân yok.
— Nedir bu adamlar canım, diye sabırsızlık ve merakla sordum.
Kafamın içinde esrarengiz, büyülü, garip hikâyeler canlandı. Hatta daha ileriye giderek başka ve daha
tuhaf şeyler düşündüm.
Ağabey, biz, dedi, Tophane’deki sabahçı kahvelerinde yatarız. Hepimiz hamal, uşak gibi herifleriz. Ama
namusumuzla yaşıyoruz. Ne yapalım? Beş on para kazanırız. Geceleri de kahveciye beş kuruş verir,
bir köşede uyuruz. Ne yapalım? Otellere para mı dayanır? En aşağısı otuz kuruş. Otuz kuruşla iki gün
geçimimiz var…
— Ha! Bu akşam polisler geldiler. Sabahçı kahvelerinde yatmak yasakmış. Hepimizi çıkardılar. Biz de
hep birlik olduk. Gidelim valiye çıkalım; uyandıralım, derdimizi anlatalım, dedik. İşte birtakımı şu yo-
kuştan, birtakımı da arkadan geldiler. Demek görmedin ağabey.
— Görmedim, dedim. Nerelisin sen? Gözleri çakmak çakmaktı:
89