Page 87 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 87
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 41
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.5: Metnin olay örgüsünü belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Olay Örgüsü 25 dk.
Amacı Hikâye türündeki bir metnin olay örgüsünü belirleyerek olay örgüsüne etki eden unsurları açıklayabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Testi
O gün şehre inecektim. Oturduğum yayla Akdeniz’e bakan yüksek bir sırtta idi; kenarı fıstık çamlarıyla
süslenmiş bir ufacık, akçıl, kayalık Lübnan köyü…
(...)
Ucuzluğuna bakarak dört kişilik otomobillerde yer bulmayı tercih ederdik. Dediğim gün şoförün ya-
nına yerleşmek imtiyazı, çok şükür bana müyesser oldu. Şükrettiğimin sebebini şimdi anlayacaksınız.
Zaten ne olsa şoförün yanı iyidir; arka tarafta üç kişi, haşır neşir olsunlar. Siz önde, kaptan mevkiinde
gibisinizdir; onlara eliniz, eteğiniz sürünmez, tenezzül edip başınızı bile çevirmeyebilirsiniz.
(...)
Uğradığımız ikinci köyün pınarlı kahvesinde bizi telaşlı bir kalabalık durdurdu. Arkada boş kalan tek
yere, ortaya, iki eliyle gırtlağını tutan bir genç adam bindirdiler. Her dağlı Lübnan genci gibi siyahça
fesinde henüz kalıpçının sıcağı ve fırçası sezilen, lacivert kostümlü biri... Bu adam konuşamıyordu. “Ga!
Ga! Ga!” diye tek hecelerle bir şeyler anlatmak istiyordu.
İlk önce, aklıma onun bir deli olması ihtimali geldi. Belki de arkadakiler de aynı şeyi düşünmüş olacak-
lar ki hep bir ağızdan sorduk:
“Nesi var?”
Birçok ses cevap verdi, anlamak kabil mi?
(…)
Neden sonra işi öğrendik: Gırtlağını iç tarafından bir eşek arısı sokmuş.
“Bu arıyı nasıl yutmuş?”
“Su içerken!”
Lübnan’ın yabancısı olan sanır ki bardaktaki arıyı görmemiş, yutuvermiş. Hayır, böyle değil! Lübnan
köylerinde suyun içiliş şekli bizimkine benzemez: İlk gittiğiniz zaman bir yerde, bir kır kahvesinde veya
köylü evinde su istediniz mi, önünüze minimini bir toprak testi getirirler, kenarında ufacık, tenasüpsüz
emziği olan bir akçıl testi... Sakın bardak beklemeyiniz, bardak kullanılmaz. Fakat testiye de dudak
dokundurmak ayıptır, yasaktır. O halde? O halde siz bu testiyi sağ elinizle yukarıya, başınızı geçecek
bir yüksekliğe kaldıracaksınız, ağzınızı havaya açacaksınız ve uzaktan hesaplı şekilde suyu gırtlağınıza
dökeceksiniz!
Yapılır iş mi bu? Alışkanları “lık lık! lık lık!” öyle kolay içerler ki... Dökülen su, yanında hava payı olan
bir huni imiş gibi ağızlarından geçer ve boğazlarında düğümlenmeden midelerine zahmetsizce iner,
Beyrut’ta, ikinci derecedeki lokanta masalarında, böyle su içmeye alışmışlara mahsus testilere rast ge-
lirsiniz, sızan suları altlarındaki kâselere birikmiş sıram sıram testiler...
Acemisi bunu kullanamaz: Yukarıdan tazyikle gelen su ağzında kalır, bir türlü gırtlak boğumlarından
geçemez, taşar, göğsünüzden aşağı inip gömleğinizi sırsıklam bırakır. İçtiğinizi farz edelim. Ya suyun
lezzeti? Bunu, dilinize ve damağınıza dokunmadığı için duyamazsınız.
(…)
Dudak dokundurduğunuz testiyi hemen kırarlar. Zahir, hastalık geçer korkusuyla... Bardak kullanma-
mak da gene bu korkudan, biraz da su kıtlığı çekilen o fakir, taşlık yerlerde su ve para tasarrufundan
dolayı olacak.
İşte otomobile bindirdikleri genç, anlattığım şekilde su içerken, testinin içine girmiş olan kocaman bir
eşek arısı, tazyikle emziğin dar ağzından fırlamış, gelip gırtlağa, belki de gırtlağın son boğmağına yapış-
mış. Yapışmış ve sokmuş. Arı çıkmış ama iğnesi ve zehri içeride... Ekmek, bal, yoğurt, çiğ kıyma, falan
filan yutturmuşlar faydası yok... Acı artıyor ve fenası, gırtlak şişiyor, örtülüyor.
85