Page 85 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 85

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11            40

             2. ÜNİTE > Hikâye             Kazanım A.2.5: Metnin olay örgüsünü belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                        Olay Örgüsü Nedir?                             25 dk.

             Amacı     Metindeki olayın kurgusunu ve olayların birbiriyle ilişkisini belirleyebilmek.  Bireysel
              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

                                                     İki Buçuk
             İşte gene hiç sevmediği bir duruma düşmüştü! Bin kez söylemişti kendi kendine ki, “Dolmuşa bindiğim
             zaman değil, inerken parayı vereceğim bundan sonra!”

             Olmuyordu, olmuyordu Allah kahretsin. Bundan önce bir değil, beş değil, belki de on, on beş, yirmi
             sefer hep aynı duruma düşmüş, şoförle takışmıştı. En temizi, dolmuştan ineceği yere gelince, inmeden
             önce parayı vermekti. Bir süre öyle yapmıştı. Ama bu sefer, bu sonuncu sefer...

             Durak kalabalıktı. Birkaç kişi koşmuşlardı, çevik bir davranışla girivermişti arabaya. Solunda iki kişi.
             En sağdaydı. Yanındaki bozuk paraların en küçüğü iki buçukluk. Öteki müşteriler verince o da onlara
             uymuş, uzatmıştı iki buçukluğu. Şoför almış, ötekilerin iki buçuk, beşliklerinin üzerini vermiş, onun-
             kini... Bu sırada en sağdaki inip bir başka yolcu binmeseydi şoför herhâlde paranın üstünü verecekti.
             Çünkü davranışı öyleydi. Ama yolcu “Cağaloğlu!” deyince, şoför yeni müşteriyle konuşmaya dalmış, iki
             buçuğun üstünü unutmuştu. Ne yapmalıydı şimdi? “Şoför Efendi, iki buçuğun üstünü unuttunuz!” dese
             şoför belki de “Ne biliyorsun unuttuğumu?” diye bozabilirdi. Bozmasa bile dolmuş yolcuları şöyle bir
             bakarlar, içlerinden, “Amma da para canlısı ha!” gibilerden geçirebilirlerdi. Başkalarının onun hakkında
             böyle düşünmelerini istememekle beraber, bu türlü düşündüklerini belirtircesine yan yan bakmaların-
             dan nefret eder, cinleri tepesine toplanırdı. Sağındakine baktı: Koca burunlu sarkık gerdanlının biriydi.
             Beyden değil de efendiden. Böyleleri ukala olurlar. Vara yoğa karışırlar. Tartışmaya can atarlar. Nitekim:
             “Şoför Efendi, iki buçukluğun üstünü unuttunuz...” dese bu koca burunlu, sarkık gerdanlı adam o biçim
             yan yan bakacaktı. “Ne bakıyorsun?” diye terslese “Göze yasak mı var?” karşılığını alacağını iki kere iki
             dört eder gibi biliyordu.
             Adama yeniden baktı, sanki “Göze yasak mı var?” demiş gibi kızdı, içinden: “Var!” dedi.
             Sanki: “Yok canım?” karşılığını almışçasına öfkesi arttı. Gene içinden: “Canın yoksa nasıl yaşıyorsun?»
             “Aman ne bayağı espri. Evladım espri zeki insan harcı. Sense...” “Bense?”
             “Kaşalotun birisin be!” Tam bu sırada solundaki yolcu da inmek için şoföre seslenmişti. Araba durdu,
             solundaki indi. Solundakinden boşalan yere kaydı. Koca burun, sarkık gerdanlı da ortaya geçti. En
             sağa yeni bir yolcu. O da Cağaloğlu’na gidecekti. Tekliği uzattı. Şoför elli kuruşu omuzu üzerinden en
             sağdaki yolcuya uzattı. Şoför onun iki buçukluğunu sağlama unutmuştu. Bir ara: “Şoför Efendi benim
             iki buçukluğun üstünü unuttun!” diyecekti vazgeçti. Adam belki de şöyle derdi: “Ne iki buçukluğu?”
             Kan tepesine sıçradı. Sanki şoför gerçekten bu karşılığı vermiş gibi sinirleri gerilmişti. İçinden: “Arabaya
             binerken verdim ya!” “Hatırlamıyorum.” “Nasıl hatırlamazsın? Yalan mı söylüyorum?”
             “Ben yalan mı söylüyorum?” “Biz bu meslekte senin gibi neler gördük!” O zaman, o zaman dayanamaz,
             çıldırırdı işte: “Beni onlarla mı kıyaslıyorsun yani?” Şoför belki de yarım sağla arkaya dönerdi: “Nesin
             ya? Hanım evladı? Dolandırıcıların hiçbiri dolandırıcılığı kabul etmez. Hele de suratına atılır!” “Yani?”
             “Yani değil Panayot!” Evet, şoförle böyle takışsalar ne olurdu sonu? Karakola mı düşerlerdi? Birden
             gözü dikiz aynasına kaydı: Şoför adamakıllı sıkıydı. Alttan üstten inceltilmiş bıyığıyla da pisin birine
             benziyordu. Takışınca arabayı durdurup direksiyondan iner, yakasına yapışır, belki de bir kafa, bir yum-
             ruk... İçini çekti. Bu hiç de istenecek şey değil. Eli yüzü kan içinde, üstü başı toz toprak, karakola gitmek,
             şoförden davacı olmak... Üstelik sağındaki müşterilerle şoförün yanındakiler de herhalde şoförden yana
             olurlardı. O zaman şoför: “Bana hakaret etti Komiser Bey!” der, hakaretin şeklini anlatır, müşteriler de
             onu desteklerlerdi ki hem iki buçukluğun üstü kalırdı hem de şoföre hakaretten kovuşturma başlayabi-
             lir, astarı yüzünden pahalıya gelirdi.
             Onun için vazgeçmeli hatta iki buçuğun lafını bile etmeden yeni elli kuruş vermeliydi şoföre. Besbelli
             unutmuştu aldığı iki buçukluğu... Pantolonunun bozuk para cebinden iki tane sarı yirmi beşlik çıkarıp
             avucunda tuttu. Az sonra Cağaloğlu’na gelince inecek, inerken de parayı verecekti. Verecekti ama ne-



                                                                                                    83
   80   81   82   83   84   85   86   87   88   89   90