Page 338 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 338

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                          TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9        172


             7.ÜNİTE > Biyografi-Otobiyografi  Kazanım: A.4. 10. Metinde yazarın bakış açısını belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                 ANADOLU’YU TANITAN BİR YAZAR                          25 dk.
             Amacı      Yazar ile anlatıcının aynı kişi olmasının metne etkisini belirleyebilmek. Yazarın kendi görüşlerine yer vererek   Bireysel
                        okuyucuyu yönlendirebileceğini fark edebilmek.



             Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Alıntı metnin aslına sadık kalınmıştır.)




                                             REŞAT NURİ GÜNTEKİN
                                    (25 Kasım 1889, İstanbul - 7 Aralık 1956, İstanbul)
              (…)
              Reşat Nuri’de edebiyata karşı ilgi çocukluk döneminde başlar. Lalası Şakir Ağa’dan dinlediği masallar
              ve Çanakkale’de ailece bulundukları çocukluk yıllarında okuma bilen hanımların bir araya toplana-
              rak okudukları romanlarla tohumu atılan edebî zevk, babasının kütüphânesinde gördüğü kitaplarla
              zenginleşme imkânı bulur. O, edebiyata karşı ilk ilgisinin nasıl ve ne zaman başladığını şöyle anlatır:
              “Pek küçük yaşta babamın kütüphânesinde… Bir asker doktoru olan, birkaç parça kapkaçak ve bir iki
              yatak dengi ile, kedi yavrusunu taşır gibi, bizi vilâyetten vilâyete sürükleyen çok genç babamın nasıl
              bir kütüphânesi olabilirdi? Bu benim için hâlâ bir muammadır. Fakat vardı.” Üstelik bu kütüphâne
              İslâm ve Fransız klasikleri ile ve Edebiyat-ı Cedide’nin bütün eserleri ile doludur.
              “O evde iken kitapları teklifsizce karıştırmak bana yasaktı; fakat yokken, onları kucak kucak ortaya
              yığarak altlarından girer, üstlerinden çıkardım. Pek az sonra, fare gibi onları kemirir, gizli gizli resim-
              lerini keser ve boyarken, yine fare gibi burnumdan yakalandım. Gidiş o gidiş! Onun için uzunca öğ-
              retmenlik hayatımda etrafımdakilere tavsiyem daima şu olmuştur: Bırakın çocukları, kitaplar arasın-
              da oynasınlar… Ne pahasına olursa olsun.” (Yaşar Nabi, Edebiyatçılarımız Konuşuyor, 1976, s. 24-25)
              (…)
              Mütareke yıllarında yazı hayatına başlayan Reşat Nuri, Batı Edebiyatı’ndan öğrenilmiş bir roman ve
              tiyatro tekniği ile, çeşitli hayat sahnelerini, Türk insanının sosyolojik ve psikolojik vaziyetini, Türkiye
              coğrafyasını edebî esere mekân yaparak işler. Ondaki insan sevgisi ve hoşgörü, olayların hicve ve
              sosyal tenkide ulaşması beklenen yönlerini, memleket manzaralarını, yumuşak bir üslûpta gösterme-
              ye hizmet eder. Bunun için de Reşat Nuri’yi, ideolojik bir cereyana bağlamadan memleket edebiyatı
              vücûda getiren bir yazar olarak düşünmek yerinde olur. Onda sanatın gâyesi, en müsbet mânasıyla in-
              sandır; eserlerinde insanların cıvıl cıvıl kaynaşması hissedilir. Nankörlüğün karşısında fazilet, gösteri-
              şin karşısında tevazu, kıskançlığın karşısında hoşgörü ile bize, kendi insanımızı sevmeyi öğretmiştir.
              Türk Edebiyatı’nın, Anadolu coğrafyası ve insanını böyle bir mizaç aracılığıyla tanımaya başlaması bir
              şanstır. Türk köylüsü, Reşat Nuri’nin kalemiyle kendi tabiî realitesi içerisinde sevimli çehresiyle edebî
              eserin bünyesine girer. Bu tavrıyla yazar, aydın zümre içerisinden Anadolu’ya, burada yaşayan insanı
              severek giden bir zihniyetin temsilcisidir.
              Onun romanları her ne kadar hissî ve fikrî olmak üzere iki gruba ayrılırsa da, acıma ve sevme duygu-
              ları bu eserlerin tamamını birbirinden ayrılmaz bir bütün hâline getirir.
              (…)
                                                     Büyük Türk Klasikleri C 12, Ötüken-Söğüt Yayıncılık, İstanbul, 1992.











                                                                                                   337
   333   334   335   336   337   338   339   340   341   342   343