Page 340 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 340

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                          TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9        173


             7.ÜNİTE > Biyografi-Otobiyografi  Kazanım: A.4. 10. Metinde yazarın bakış açısını belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi              EDEBİYATSIZ EDEBİYAT YAPAN HİKÂYECİ                      25 dk.
             Amacı      Öğretici metinlerde yazar ve anlatıcının aynı kişi olmasının gerekçesini belirleyebilmek. Yazarın konuyu hangi   Bireysel
                        açıdan ele aldığını tespit edebilmek. Yazarın konuya ve okura yönelik yaklaşımını belirleyebilmek.



             Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Alıntı metnin aslına sadık kalınmıştır.)



                                           MEMDUH ŞEVKET ESENDAL
              (…)
                                              HİKÂYEYE BAŞLAMASI

              M. Ş. Esendal’ın hikâyeye başlaması oldukça eski tarihlere çıkar (1916). Yazıp da yayınlamadığı ilk
              hikâyelerine bakılırsa, onun bu alandaki kıdemi aşağı yukarı Ömer Seyfettin’le beraberdir. Böyle oldu-
              ğu halde, o yıllarda moda olan hiç bir edebî topluluğa katılmamış, hikâyelerini ancak Cumhuriyet’in
              ilânından sonra yayınlıyabilmiştir (1925). O yıllarda edebî anlayışına uygun bir çevre de bulamazdı,
              yaygın hikâye anlayışının yanında, onun eserleri için vakit henüz erkendi. 1925 yılından sonra hikâ-
              yelerini yayınlamağa bir müddet aralık vermiş, “Ayaşlı ve Kiracıları” adlı romanını çıkarmıştı (1934).
              Pek dikkat çekmeden, uzun müddet gölgede kalan eserleri ve edebî kişiliği, ancak 1945 yılından sonra
              siyasi hayattan ayrılmasiyle birdenbire ortaya çıktı; ölümüne kadar, yeniden yayınladığı eserleri, genç
              sanatçılara yaptığı telkinlerle oldukça hareketli bir sanatçı hayatı yaşadı. M. Ş. Esendal’ın yeni hikâye-
              ciliğimiz üzerinde başarılı etkiler yapan eserlerinin hepsi bu 1925-1946 yılları arasına sığar ve yayılır.
              Onun hikâyeye getirdiği yenilik, “sâdelik” olarak adlandırılmıştır. Edebiyatın sâdeleştirilmesi demek,
              onu, kendinden öncekilerin yazıya musallat ettikleri “edebiyattan” kurtarmak demekti. Sanat eser-
              lerinin sâdeleştirilmesi, hareket ve düşüncenin dolambaçsız bir yoldan söylenişi, memlekette halka
              doğru yönelen geniş bir yola açılıyordu. Bir ankete verdiği cevapta onun bu yoldaki düşüncelerini açık
              olarak buluyoruz: “… Edebiyatı bilmediğimden, marifetsizliğimden sâde yazmışımdır. Bilsem, öyle dü-
              pedüz yazar mıyım hiç? Köylü bir şeyi söylerken dikine, olduğu gibi söyler… Neden? Süslemesini bilmez,
              benzetmesini bilmez, anlatmasını bilmez de ondan… Marifetli insanlar öyle yapmazlar. Sözlerine, ya-
              zılarına marifetlerini sokarlar, hünerlerini gösterirler… Aslını sorarsanız marifet hayatın içinde, hayata
              uymayan bir şeydir. Benim dilim kısa… İstediklerimi anlatabilmek güç.” (Varlık dergisi. Haziran 1952).
              Ama onun edebiyatı halka götüren sadelik yolu, sanatın gereklerinden, karışık konular, meseleler, ruh
              analizlerinden vazgeçmek anlamına gelmiyor. Esendal, hikâyecilerimiz arasında, en karışık ve dolam-
              baçlı meseleleri bile sadelik ilkelerinden vazgeçmeden anlatabilen en başarılı sanatçıdır.
              Bu ilke onu, bizde o zamanlar moda olan Maupassant yerine, adı yeni yeni duyulmağa başlıyan bir
              başka hikâyeciye, Çehof ’a götürdü. Onun hikâyelerindeki tekniğin benzerlerini, hattâ bazı hikâyele-
              rinin kuruluş bakımından tıpkılarını Esendal’ın hikâyeleri arasında bulup gösterebiliriz. Çehof’un
              bazı hikâyeleri de ona, bizdeki benzerlerini hatırlatarak, hareket noktası vazifesini görmüştür. Ama
              bu etki, daha çok biçim, hikâye yazılışı, dil, hikâye kişilerini anlayışı yönündedir. Yoksa Çehof’un bir
              çok eserlerinde bulunan karamsar, melâl dolu acı tenkitçi gerçekçilik yoluna süreli ve sistemli olarak
              sapmış değildir. Çok defa gözlemci -ve tasvirci- gerçekçiliğin sınırlarında kalmıştır. Buna göre, konula-
              rında yaşama üstü olayları bir tarafa bırakarak gündelik yaşayışın içinden hikâyelerini rahatça çıkarı-
              şı, çağdaşları arasında rağbet görmiyen bir yol olduğu gibi, 1946 yılından sonra da ancak değeri yavaş
              anlaşılabildi. Konuyu, yoğunlaştırılmış, şaşılacak derecede heyecanlı, üstün yaşayışlardan çıkarmağa
              alışmış bir ortamda, onun bazen pek basit bir olaydan bahseden hikâyeleri önce herkesi yadırgattı.
              (…)



                                     Seyit Kemal Karaalioğlu, Türk Edebiyatı Tarihi 4, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1982.



                                                                                                   339
   335   336   337   338   339   340   341   342   343   344   345