Page 28 - Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi | 2.Ünite
P. 28
kendi çağdaş tarih anlayışını sergiledi. Albert Camus (Albert Kamü) ise insanlara savaş sonrası yeni bir
etik değer vermeyi denedi.
Savaş sonrası İtalya’da, esin kaynağı Mussolini dönemi olan bir edebiyat gelişti. Edebi eserlerde,
rejime yönelik sert eleştiriler ve ülkenin içinde bulunduğu durum gerçekçi bir biçimde ele alındı ve edebi-
yatta sosyal sorunlar yer buldu. Sosyal gerçekçilik Carlo Levi’nin [Karlo Levi (İsa Bu Köye Uğramadı)]
ve Elio Vittorini’nin [Elyo Vittorini (Sicilya Konuşmaları, Simplon Frejus’te Göz Kırpıyor)] romanlarında
işlendi.
Savaş sonrası İngiltere, iki savaş arası döneme göre oldukça donuk bir kuşak ve doğacı bir gele-
neğin [Graham Greene (Gıreym Gıriyn)] içinde kaldı. Bu dönemde İngiliz edebiyatında roman, George
Orwell (Corc Örvıl) ve Angus Wilson’la (İngıs Vilsın) Victoria (Viktorya) çağı romanının klasik geleneğine
bağlılığını sürdürdü. Bunun yanında T. S. Eliott (İlyıt), John Whiting (Con Vayting), Lawrence Durrell
(Lavrıns Darıl), Justine Balthazar (Castin Balthazar) gibi yazarlar klasik geleneğin dışında kaldı.
Almanya’da savaş ve sonrasında yaşananlar, bir yıkıntılar edebiyatı ortaya çıkardı. Hermann Hesse
(Herman Hes) dışında, eski kuşaktan pek çok yazar bu edebiyata katıldı. Erich Maria Remarque (Erik
Marya Remark) “Umut Adası”, Ernst Erich Noth (Erns Erih Nat) “Çıplak Geçmiş”iyle bu edebiyata katılan
yazarlardandı.
Sanat
II. Dünya Savaşı sonrası sanat alanında eğilim modernizmin parçalayıcı yaklaşımlarının aleyhine
döndü. Eski ile yeninin postmodern (modern ötesi) birleşimine zemin oluştu. Salzburg, Beyrut ya da
Edinburg gibi festivallerde ulusal sınırlar aşıldı.
Paris, genç sanatçıların tek akım merkezi olma özelliğini kaybetti. ABD’nin yeni gücü bu alanda da
kendini gösterdi. New York, Paris için kullanılan Batı sanatının başkenti unvanını aldı. New York’taki
Modern Sanat Müzesi büyük sergiler noktasında Paris’teki Louvre Müzesi (Görsel 2.30) ile yarıştı. Bu-
nun yanında fikir ve sanat yaşamı da ufkunu alabildiğince genişletti. İskandinav ülkeleri, Uzak Doğu ve
Güney Amerika kültürel etkinliklerden paylarını alırken yalnız geleneksel Batı’nın sanat ve edebiyatına
ilgi duymakla kalmadılar, aynı zamanda kendi katkılarını da sundular. Fransa ile ABD de kendilerini ye-
nilemek ya da araştırma alanlarını genişletmek amacıyla Uzak Doğu’dan teknik ve kurallar alarak dünya
çapında bir sanat dili ortaya koydular.
II. Dünya Savaşı sonrası dönemde sanatsal arayışlar olabildiğince genişledi ve çağdaş sanayinin
sunduğu yeni malzemeler ile sanatın gelişme hızı arttı. Bu durum kendisini özellikle heykel sanatında
gösterirken plastik; demir, taş ve çimento ile yarışır hâle geldi.
Plastik sanatlarda, sanatçılar kendi alanlarının dışındaki sanat dallarıyla da ilgilendiler. Bir mimar
aynı zamanda ressam [Le Corbusier (Lö Korbözie)] veya heykeltıraş olabildi [Macar E. Beothy (Beoti),
İspanyol Eduardo Chillida (Edvardo
Şilida)]. Sanatçının kendini verdiği
alanların çeşitliliği; yalnız sorunla-
rın iç içe oluşunu, sanatçıları can-
landıran araştırma ruhunu göster-
mekle kalmadı, onların eserleriyle
insanın mekân ve konutla nasıl
bütünleştiğini de gösterdi. Bütün
bu eğilimler, gerçekçi bir tepkiye de
yol açtı. Jean Rene Bazaine (Jan
Rön Bazen), “Bugünün Resmi Üs-
tüne Notlar”da her resmin nesneyi
kopya etmediği ve soyut olduğu fik-
rinden hareketle sanatçının kendini
sınırlamasının bir nedeni olmaya-
cağını ifade etti. Görsel 2.30: Louvre Müzesi
80