Page 176 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 176
12 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
döneminden tanıdığımız bir tepkidir. Bu kız her çocuğun yaptığı şeyi yaptı; suçunun kanıtını gözlerden sakla-
maya çalıştı. Ama şu durumda o, çalınmış bir eşyayı saklamaya çalışan bir çocuk değil: Kurbanına saldırdı, ister
istemez ondan kurtulması, o adamın ortadan kalkması, bu dünyada yaşamaması gerekiyordu. Kız kendi suçu-
nun kanıtını ortadan kaldırmalıydı.
İşlediği suçun kanıtı neydi? Kanıtı Tom Robinson’dı, bir insan. Kız ondan kurtulmak zorundaydı. Tom Robinson
kızın yaptığı şeyi kıza her gün hatırlatan biriydi. Kız ne yapmıştı? Bir zenciyi baştan çıkarmıştı.
(…)
Babası olanları görmüştü, davalı da ifadesinde bunu doğruladı. Babası ne yaptı? Bilmiyoruz ama Mayelle
Ewell’ın, neredeyse özellikle sol yumruğu ile daha iyi vuran biri tarafından fena halde dövüldüğünü gösteren
ikinci dereceden kanıtlar var. Bay Ewell’ın ne yaptığını kısmen biliyoruz: Yüreğinde Tanrı korkusu olan, doğru yol-
dan şaşmayan, saygın bir beyaz adam aynı koşullarda ne yaparsa onu yaptı; mahkemeye başvurdu ve hiç kuşku-
suz ifadesinin altını sol eliyle imzaladı. Tom Robinson şu anda karşınızda oturuyor, sakat olmayan elini kaldırarak
yemin etti, yani sol eliyle.
Ayrıca beyaz bir kadına üzülecek kadar iyi yürekli ve cesur bir insan, böylesine halim selim, saygın, alçak gö-
nüllü bir zenci iki beyazın karşısında ifade vermek zorunda kaldı. O iki beyazın tanık kürsüsüne nasıl çıktıklarını,
nasıl davrandıklarını size hatırlatmak gereği duymuyorum—kendi gözlerinizle gördünüz. Maycomb İlçesi şerifi
dışında kalan mahkeme tanıkları, karşınıza, yani bu duruşmaya arsızca bir güvenle çıktılar: Kimse onların tanık-
lıklarından kuşku duymayacaktı, Siz Baylar onlar ne derse inanacaktınız çünkü onların varsayımına göre-o talih-
siz varsayımına göre-bütün zenciler yalan söyler, bütün zenciler temelde ahlaksız yaratıklardır, kadınlarımızın
yakın çevresinde hiçbir zenciye güven olmaz, insanların zihinlerinin çapını gösteren bir varsayım bu.
Bizler bunun başlı başına bir yalan, Baylar, Tom Robinson’ın derisi kadar kara bir yalan olduğunu biliyoruz, size
göstermek zorunda olmadığım bir yalan. Gerçeği biliyorsunuz, gerçek şudur: Bazı zenciler yalan söyler, bazı zen-
ciler ahlaksızdır, kadınlarımızın yakın çevresindeki bazı erkeklere güvenmememiz gerekir-ister siyah olsun ister
beyaz. Ama bu her türlü insan soyu için geçerlidir, belli bir insan soyu için değil. Bu mahkeme salonunda haya-
tında hiç yalan söylememiş ahlaksızca bir şey yapmamış kimse yoktur…”
Atticus durdu, cebinden mendilini çıkardı. Sonra gözlüklerini çıkardı, sildi; böylece bir ilke daha tanık olduk:
Daha önce onun hiç terlediğini görmemiştik, bugüne dek hiç terlememiş yüzü şimdi terden parlıyordu.
“Sözlerime son vermeden önce bir şey daha eklemek istiyorum, Baylar: Thomas Jefferson bir keresinde bütün
insanların eşit yaratıldığını söylemişti, Kuzeyliler, Washington’daki yönetici takımının kadın üyeleri bu cümleyi
bizlerin suratına savurmayı çok sever. Şu içinde yaşadığımız miladi 1935 yılında bazı insanlarda bu cümleyi bağ-
lamı dışında, her türlü durum için kullanma eğilimi var. Düşünebildiğim en komik örnek, yaygın eğitim işlerini
yürütenlerin aptal ve haylazları çalışkanlarla birlikte bir üst sınıfa geçirmeleridir-çünkü bütün insanlar eşit yara-
tılmıştır, eğitimciler size ciddi ciddi böyle der.
(…)
Bazıları ötekilere göre daha zekidir, bazı insanlar doğuştan kazanılmış daha fazla olanağa sahiptir, bazı insan-
lar ötekilere göre daha fazla para kazanır, bazı kadınlar başka kadınlara göre daha iyi kek yapar… bazı insanlar
pek çok başka insanın normal kapsama alanı içine girmeyen yeteneklere sahiptir.
Ama bu ülkede insanlar ancak bir tek durumda eşit yaratılmış kişiler haline gelirler-bir yoksulu Rocke-
feller Ailesi’nin bir ferdiyle, bir budalayı Einstein ile, cahil bir kişiyi bir kolej müdürüyle eşit gören bir tek ku-
rum vardır. Bu kurum da, Baylar, hukuk kurumudur. Birleşik Amerika’nın Yüksek Mahkeme’si gibi ya da ülke-
nin en basit herhangi bir Sulh Ceza Mahkemesi gibi ya da sizin de hizmet verdiğiniz bu onurlu mahkeme gibi.
İnsanlarca kurulmuş bütün kurumlar gibi bunların da kusurları vardır ama bizim ülkemizde mahkemeler insan-
lar arasında en üst düzeyde eşitliğin gözetildiği kurumlardır, bizim mahkemelerimiz açısından insanlar eşit ya-
ratılmıştır.
Mahkemelerimizin dürüstlüğüne ve jüri sistemine fazlaca inanan bir idealist değilim-bunları kusursuz bul-
duğumu söyleyemem benim açımdan somut ve işleyen bir gerçekliktir. Baylar, mahkeme bu jüride yer alan ve
karşımda oturan sizlerin tek tek hiçbirinizden daha iyi değildir. Bir jüri ne kadar güvenilirse mahkeme de o kadar
güvenilirdir, jüriyi oluşturan insanlar ne kadar güvenilirse bir jüri de o kadar güvenilirdir. Sizlerin size sunulan ka-
nıtları öfkeye kapılmadan değerlendireceğinize, bir karara varacağınıza ve davalıyı ailesinin yanına gönderece-
174