Page 94 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 94

10         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI



               HACİVAT     : Ne korlar?
               KARAGÖZ     : Aksaray Hamamı’nı korlar.
               HACİVAT     : Hay Allah müstehakkını versin, Karagözüm! Hamam sofranın ortasına gelir mi?
               KARAGÖZ     : Ufaltırlar da, küçültür, öyle korlar.
               HACİVAT     : Değil efendim, önce çorba korlar.
               KARAGÖZ     : Haa, çorba korlar.
               HACİVAT     : Çorbanın içine ne sıkarlar?
               KARAGÖZ     : Sıkarlar, sıkarlar… Kaşık sıkarlar.
               HACİVAT     : Hayır canım, kaşık dizilir.
               KARAGÖZ     : Sıkarlar, sıkarlar… Tuz sıkarlar.
               HACİVAT     : Birader, tuz ekilir.
               KARAGÖZ     : Sıkarlar, sıkarlar… Biber sıkarlar.
               HACİVAT     : Hayır, biber ekilir.
               KARAGÖZ     : Sıkarlar, sıkarlar, sıkarlar… Misafirler dişlerini sıkarlar.
               HACİVAT     : Canım, neden?
               KARAGÖZ     : Birisi başlasın da, sonra biz başlayalım diyerekten.
               HACİVAT     : Efendim, değil. Çorbanın içine ne sıkarlar? Onu soruyorum.
               KARAGÖZ     : Hoppalaa! Sıkarlar, sıkarlar…
               HACİVAT     : Ne sıkarlar?
               KARAGÖZ     : Tabanca sıkarlar.
               HACİVAT     : Birader, ne işi var?
               KARAGÖZ     : Tabiî. Şehriyelerle pirinçler kavga ediyorlarsa ayrılsınlar diyerekten.
               HACİVAT     : Karagözüm, limon sıkarlar. Benim de sana söylemiş olduğum “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşu-
                            cuk” limon değil mi?
               KARAGÖZ     : Bunu kim bilmez be! Şurada oturan mini mini yavrular bile bilir. Sen şimdi bilmeceyi benden
                            dinle.
               HACİVAT     : Benim bilmecelere karnım tok.
               KARAGÖZ     : Dinle bakalım.
               HACİVAT     : Söyle bakalım, Karagözüm!
               KARAGÖZ     : Çabuk bilme haa!
                             [……………………………..]
               HACİVAT     : Canım, söyle bakalım nedir?
               KARAGÖZ     : Hacivat: “El üstünde kaydırmaca”.
               HACİVAT     : Malûm.
               KARAGÖZ     : Ne o?
               HACİVAT     : Sabun.
               KARAGÖZ     : Peki, “Dil üstünde kaydırmaca”.
               HACİVAT     : Evet efendim, “dondurma”.
               KARAGÖZ     : Bilme çabuk be! Boğazını sıkayım arada sırada.
               HACİVAT     : Efendim, bilirim ben onu.
               KARAGÖZ     : Peki, “Gıcırlının bıcırlısı, bıcırlının gıcırlısı; yarısı canlı, yarısı cansız; yarısı yenir, yarısı yenmez; on
                            ayaklı, altı gözlü, üç başlı”. Nedir o?
               HACİVAT     : Aman Karagözüm, bu nasıl bilmece bu?
               KARAGÖZ     : Bilmeli, Hacivat.




          92
   89   90   91   92   93   94   95   96   97   98   99