Page 7 - Felsefe 11 | 4.Ünite
P. 7
4. ÜNİTE 18. Yüzyıl-19. Yüzyıl Felsefesi
18.YÜZYIL-19. YÜZYIL FELSEFESİNDE ÖNE ÇIKAN PROBLEMLER
Bilginin Kaynağı
Birey-Devlet İlişkisi
Ahlakın İlkesi
Varlığın Oluşu
Bilginin Kaynağı
Bilimdeki gelişme, Batı’nın bilgiye olan bakışını değiştirmiştir. 17. yüzyılda bilimin yöntemi felsefeye
uygulanmaya çalışılmış, 18. yüzyılda ise aklın aydınlattığı doğru bilgiler aranmıştır. Filozoflar, bu açıdan
bilginin üzerine gitmiş ve onun doğasına yönelik düşünceler oluşturmuştur. “Bir şeyi bilmek ne anlama gel-
mektedir?”, “İnsan, nelerin bilgisini bilebilir.” ve “Bilginin sınırı var mıdır?” gibi sorular sorulmuştur. Doğru
bilginin mümkün olduğu görüşünde birleşen bu dönem filozofları, bilginin kaynağı bakımından birbirlerin-
den ayrılmıştır. Bilgiye yönelik temel problem, bilginin ne olduğu ve insanın onu nasıl elde ettiğidir.
Bilgi üzerine yapılan tartışmalar, felsefenin iki ana akımı olan rasyonalizm ve empirizm üzerinden temel-
lendirilir. Rasyonalizm, bilginin a prioriden (deneyimden bağımsız) sırf akılla oluştuğunu belirtirken empi-
rizm, a posterioriden (deneyime bağlı) oluştuğunu ileri sürer. Bu iki görüşü uzlaştırmaya çalışan 18. yy. filo-
zofu Kant ise bilginin akıl ve deneyimle oluştuğu görüşündedir. Bu açıdan rasyonalist filozoflardan Descartes
(17. yüzyıl), empirist filozoflardan J. Locke (17–18. yüzyıl) ve iki akımı sentezleyen Kant’ın (18. yüzyıl) bilgi
hakkındaki görüşleri önemlidir.
Descartes, kendisinden asla şüphe duyulmayacak ve başka bilgilere de
temel olabilecek açık seçik bir bilgi arar. “Düşünüyorum, o hâlde varım.”
önermesine ulaştığında kesin bilgilerin kaynağı olarak akıl görüşüne varır.
Ona göre bilgi, sonradan oluşan deneyimlerle değil doğuştan gelen aklın
ilkeleriyle gerçekleşir. Matematik ve geometri bilgisinin kesin olma nede-
ninin akla dayandığını işaret ederek doğru bilginin kaynağını akıl olarak
ileri sürer.
J. Locke, Descartes’ın doğuştancılık fikrine karşı çıkar ve bilginin do-
ğuştan değil sonradan deneyimler aracılığıyla oluştuğunu belirtir. İnsanın
duyu organları vasıtasıyla kendi zihninin dışında bulunan dış dünyadan
birtakım izlenimleri deneyimlediğini ve bu izlenimlerden oluşan fikirleri
Bilginin Kaynağına zihinde tasarlayarak bilgi edindiğini savunur. İnsan zihni, ona göre doğuş-
Yönelik Görüşler tan boş bir levhadır (tabula rasa) ve insan, deneyimleri sayesinde bu boş
levhayı bilgileriyle doldurur.
Kant, bütün bilgilerin deneyimle başladığı düşüncesinden kuşku duy-
madığını ve bu durumun insanın bütün bilgilerinin deneyimden doğduğu
sonucunu çıkarmayacağını belirtir. Duyu verilerinin ham olduğu ve bu ham
veriyi işleyen bir zihin olması gerektiği fikrinden hareket eder. Kant, dene-
yim ve aklın bir arada kullanılmasıyla bilginin oluştuğunu düşünür. İnsan,
ona göre duyuları aracılığıyla dışarıdan veriler alır ve bunları aklın formla-
rında işleyerek bilgiyi oluşturur.
Kant, “Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar kördür.” sözüyle
duyu verileri olmadan akılda var olan kavramların boş olduğunu, sade-
ce bunlara dayanarak anlamaya çalışan aklın ise kör olduğunu belirtir.
İnsanın bilgi edinmede iki yönünü de kullandığı görüşüyle bilginin kaynağı
konusunda rasyonalizm ve empirizmi birleştirerek yeni bir yol önerir.
101