Page 24 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | Kazanım Kavrama Etkinlikleri
P. 24

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11            5

             6. ÜNİTE: Roman
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi
             Konu          Cumhuriyet Dönemi’nden Bir Roman Örneği (1950-1980)                 40 dk.
             Kazanımlar    A.2. 2. Metnin türünün ortaya çıkışı ve tarihsel dönem ile ilişkisini belirler.
                           A.2. 9. Metindeki anlatım biçimleri ve tekniklerinin işlevlerini belirler.
                           A.2. 10. Metnin üslup özelliklerini belirler.
                           A.2. 14. Yazar ile metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.

              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Soruları okuduğunuz metni göz önünde bulundurarak cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                          BİR BİLİM ADAMININ ROMANI

                  İlim ve İdare
                  “Bence” dedi profesör, “Mustafa, önemli makalelerinden birini yazmaya fırsat bulamadı: ‘İlim ve
              İdare’. Çünkü bütün hayatı bu iki alanda gösterdiği çabalarla doludur. İki alanda da, eleştiri ve alaycı
              zekâsına rağmen, insanları kırmaktan hoşlanmadığı için tolerans ilkesine uygun davranmıştır. Hoş-
              görü, bu alanlarda birçok gerçeği kesin olarak ortaya koymasına engel olmuştur. Çünkü tartışmayı
              sevmezdi çünkü insanlara insan gibi davranmaktan yanaydı. Öğrencilerine bile bağırırken ‘siz’ diye
              hitap ederdi. Canının çok sıkıldığı anlarda bile rahatsızlığını gizlemeye çalışırdı.” Eski bir öğrencisi
              (Oğuz Atay), “Yoklama yapmazdı derslerinde,” diyor, “İsterdi ki kendiliğimizden gelelim. Ama mu-
              kavemet dersinde ders yılının sonuna doğru sınıfi oldukça tenha görmüş olmalı ki öğrencilerine,
              “Gelecek derste vize notlarını okuyacağım,” dedi. Ertesi ders sınıf mahşer gibiydi. Salondan uğultular
              yükseliyordu. Bir süre gürültünün dinmesini bekledi. Sonra baktı olacak gibi değil, elini cebine sok-
              tu; bütün sınıfın sesi soluğu bir anda kesildi: Hoca notları okuyacaktı. Mustafa İnan, elini ceketinin
              cebinden çıkarmadı, başını kaldırarak arka sıralara doğru baktı, gülümsedi, “Çoktandır bu kadar
              müşteriye hasret kalmıştık,” dedi ve sanki bir gün önce söz veren kendisi değilmiş gibi ders anlatma-
              ya başladı. İkinci dersin sonunda bekleme heyecanı son haddine varmıştı. Zil çalması yaklaşırken
              başını gene arka sıralara çevirdi. “Beni bu yıl oldukça üzdünüz, biraz da siz üzülün bakalım,” dedi.
              Yılın son dersine kadar durum böyle devam etti; hoca son derslerini dinletmenin yolunu bulmuştu.
              Son dersini de bitirdikten sonra, vize notlarının okunmasını bekleyen özlem dolu gözlere şöyle bir
              baktı: “Merak etmeyin, asistan arkadaş biraz sonra gelecek.” Öyle ya, notları okumak koca Mustafa
              İnan’a mı kalmıştı? Biraz sonra asistan göründü ve ders yılında yapılan imtihanlara katılan bütün
              öğrenciler, vize almış olduklarını öğrendiler.
                  (…)
                  Kısa bir süre sonra da Mustafa İnan’ı Ankara’ya Cemal Gürsel çağırdı: Bayındırlık bakanı ol-
              masını teklif edecekti. Mustafa İnan düşünmeye başladı: Şimdi ne yapmalı? Yeni yönetimi hemen
              gücendirmek istemiyordu. Hürriyet geldi diye ben de sevinmedim mi? Şevket’e (Arat) gideyim, diye
              düşündü; yıllardır resmî dairelerde, çalışıyor, bu işleri daha iyi bilir. “Ben yemeğe geldim,” diyerek
              kapıdan girdi. “Mühim bir mesele var Şevket,” dedi sonra, “Bana gelen bütün projeleri sana gön-
              deriyorum; şimdi de senden bir proje için fikir sormaya geldim.” Gülüştüler. “Benimle hep böyle
              rahat ve samimiydi,” diyor Şevket Arat: “Gerçekten de ona gelen bütün proje tekliflerini hemen bana
              gönderirdi ve çoğu zaman geçim sıkıntısında olduğu halde hiç para almazdı. O gün biraz düşünceli
              görünüyordu. ‘Bayındırlık bakanlığı teklif ediliyor bana,’ dedi, ‘Şunu bir istişare edelim,’ dedi. Ben
              Mustafa’yı otuz yıldır tanıyorum. Mustafa yalnız hoca olmak için yaratılmış bir arkadaştı. Siyasette
              onu harcarlardı. “Sureti katiyede kabul etme,” dedim. “Ben de öyle düşünüyorum,” dedi. Böyle ko-
              nuştuğum için ferahlamıştı. Ankara’dan döndüğünde Mustafa ile tekrar buluştuk. “Israr ediyorlar,”
              dedi. “Sen de ısrar et”’ dedim. Heyecanlanmıştım ne de olsa: “Nasıl oldu anlatsana?” “Cemal Gür-
              sel’e, ben siyasetten anlamam dedim. Gürsel güldü: Ben de anlamam Mustafa Bey dedi. Sizi kader
              zorlamış, çevrenize toplanmışlar bu sebepten” dedim. “Ben sizin gibi merkez değilim paşam.” dedim.
              Uzun uzun düşündü. Cemal Gürsel: “Başkasını bulamazsam gene de seni bayındırlık bakanı yapa-
              cağım dedi.”



                                                                                                    23
   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29