Page 25 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | Kazanım Kavrama Etkinlikleri
P. 25

5         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11                          Ortaöğretim Genel Müdürlüğü




               Üniversite yıllarında dört ayrılmaz arkadaştı onlar: Mustafa (İnan), Müeyyet (Berdan), Şevket
           (Arat) ve Namık (Sılay). Bir de Namık’la konuşayım diye düşünmüştü Mustafa İnan. Ankara’da bu-
           lunduğu sırada: “Ben Bayındırlık Bakanlığında müsteşar olduğum için Mustafa’nın bakanlığı kabul
           etmesini çok istiyordum; çünkü işlerimiz iyice bozulmuştu. Mustafa, “Cemal Gürsel bayındırlık ba-
           kanı olmamı istiyor, ne yapayım?” diye sorunca çok heyecanlandım. Muhakkak olmalısın diye ısrar
           ettim. Onu hemen aldım, eski vekil Daniş Koper’e götürdüm. Birlikte yemek yedik ve Mustafa’yı
           kandırmaya çalıştık. Ama kandıramadık Mustafa’yı. Ankara’ya ikinci gelişinde kabul etmemiş tek-
           lifi. “Ben mühendis yetiştiriyorum,” demiş, “Bayındırlığa bu yönden hizmet ediyorum. Orada daha
           yararlı olurum.”
               (…)
               Profesör Erdal İnönü, Mustafa İnan’ı Kurucu Meclis çalışmaları sırasında bir öğle yemeğinde
           tanımış. Hocanın fıkralarını çok duyarmış: “Makina mühendisliğinde iki şey önemlidir: titreşim ve
           maaş, bu söz sizinmiş,” dedim. “Değil.” dedi. Anlaşılan, fıkralarıyla meşhur olmak istemiyordu. Bir-
           den sordu: “Sizce ‘yaşantı’ kelimesi doğru mudur?” Sorusuna gene kendisi karşılık verdi: “Değildir.
           Çünkü yaşantı müspet bir kavramdır. Halbuki ‘ntı’ son eki, küçültme anlamı taşır, olumsuz kelime-
           leri türetmekte kullanılır: bulantı, çöküntü, sıkıntı, kuruntu, üzüntü, kırıntı, serpinti gibi.” Sonra bize
           uzun uzun dil konusunda bahsetti. İsviçre’deyken, doktora öğrenciliği günlerinde küçük bir kaza ge-
           çirmiş ve hastaneye kaldırılmış. Yarı baygın yatıyormuş, kendine gelip gelmediğini anlayamamışlar
           doktorlar ve aralarında bir kelimenin anlamını tartışıyorlarmış, “Ben dayanamadım,” diye anlatmıştı
           Mustafa İnan, “Onlara kelimenin doğru anlamını söyledim. Hemen, ‘Tamam,’ dediler, ‘Bu adam ken-
           dine gelmiş’. ”
               Erdal İnönü’ye göre Mustafa İnan’ın en ilginç tarafı, bir bilim adamı olarak sanatçı yönünün
           bulunmasıymış: “Özellikle araştırmacı olan bir üniversite hocası için sanatçı ruh gerekli bir şeydir.
           Araştırmaya değer problemler bulabilmek ve bu problemleri sonuca götüren çalışmalar yapmak ve
           yaptırmak için kuru bir bilim adamı olmak yetmez; bunun için yaratıcı olmak, yani bir bakıma sa-
           natçı olmak gerekir. Mustafa İnan’ın insan yönü de kuvvetliydi; dil ile bu kadar ilgilenen, doğru ve
           güzel ifadeye önem veren başka bir insan da belki onun kadar iyi ders anlatabilirdi. Fakat onun gibi,
           birlikte çalıştığı kimselerin ilerlemesinden zevk duyan, başkalarıyla ilişki kurabilen, çevresini kıskan-
           mayan bir bilim adamı ‘ekol’ kurabilir. Bence gerçek idarecilik budur. Başkalarıyla ilişki kurabilmek,
           yaptığınız çalışmaları başkalarının anlayabileceği biçimde ‘ifade etmekle’ mümkündür. Her bilgin,
           yaptığı araştırmalar sırasında, çalışmalarını başkalarının anlayacağı şekilde ifade edemez. Özellikle
           matematikçiler böyledir. Bilim adamı bu bakımdan dışa dönük olmalıdır, öğrencilerine her düşün-
           düğünü söylemekten çekinmemelidir. Oysa birçok bilginin düşünce sistemine girmek zordur.” Mus-
           tafa İnan, işte bu bakımdan ‘düşünen’ bir bilim adamıydı.
               “Çok yorgundu ve birçok konuda eskisi kadar ümitli değildi,” diyor Cahit Arf: “Bilimsel araştır-
           manın örgütlenmesi meselesinde elinden geleni yapıyordu gene de. Gereksiz koşuşmalar yüzünden
           yorulduğunu söylüyordu. Mustafa İnan, bilimsel üretiminin yetenekleriyle ölçülemeyecek kadar az
           olduğunu biliyordu. Ne var ki onun dış görünüşüne aldananlar böyle dertleri olduğundan habersiz-
           diler. Gururlu olduğu için ve bana kalırsa içe dönük olduğu için kimseye durumunu belli etmiyordu.
           Evet, bence içe dönük bir adamdı Mustafa; belirli bir seviyeyi aşan insanlann içe dönük olduğuna
           inanıyorum ben. Fakat onların çoğu, Mustafa gibi, iç dünyalarını başkalarından tecrit etmek isterler,
           bu dünyalarını adeta başkalarından kıskanırlar.”
               “Mustafa İnan, senin anlayacağın, uzlaşması mümkün olmayan birçok topluluğun birden adamı
           göründü,” dedi orta yaşlı profesör. “Görünüşte hepsini birden idare etti. Mektep arkadaşlarına göre
           yemeyi içmeyi, güzel fıkralar anlatıp hoş konulardan sözetmeyi seven bir insandı. Aman unutmaya-
           lım: hafızası çok kuvvetliydi tabiî. Bu, bütün toplulukların oybirliğiyle kabul ettikleri bir özelliğiydi.
           Aile çevresinde düzenli, ilişkilerine bağlı bir insandı Mustafa. Üniversite çevresinde iyi bir hoca,
           dürüst bir bilim adamı ve kimsenin hatırını kırmayan bir idareciydi. Edebiyat çevrelerinde güzel şiir
           okuyan, derin kültürü olduğu anlaşılan biriydi. Yani bütün bunların bileşkesi miydi Mustafa İnan?




          24
   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30