Page 21 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 2.Ünite
P. 21

HİKÂYE





               Anter, gürültülü bir sesle güldü ve:
               “Sen mi? Tek başına sen mi yapacaksın bu işi? Ey talihsiz! O halde aklından zorun var senin!” dedi.
               Hazreti Ali, Zülfikâr’ını eliyle yoklayarak şöyle seslendi:
               “Bu kılıcın karşısında boyun eğmeyecek yiğit yoktur!”
               Anter sordu:
               “Ne var bu kılıçta?”
               “Onu, karşı karşıya geçip vuruştuğumuz zaman anlarsın!”
               “Anlaşıldı! Bu da Hazreti Muhammed’in bir büyüsü olmalı!” dedi Anter.
               Hazreti Ali:
               “Büyü ve sihirbazlığın Müslümanlıkta yeri yoktur. Peygamber’imiz sihirle değil, inanç gücü ile hareket
            eden Tanrı’nın en sevgili kuludur.”
               Yahudi sordu:
               “Peki ama sen kimsin?”
               Ali:
               “Ben mi? Ben; mertlerin şahı, kavga meydanının eri, Allah’ın Aslan’ı, Ebu Talib’in oğlu Ali’yim!” dedi.
               Anter, tüm Yahudiler gibi Hazreti Ali’nin ününü duymuştu. Şaşkınlıkla haykırdı:
               “Ya! Ali dedikleri sensin öyle mi?”
               “Evet. Ali benim. Belimdeki silâh da Zülfikâr adını taşıyan kılıçtır ki, tüm inançsızlara aman dedirtmiş-
            tir. Onu taşıyan bilek bugüne kadar hiç bükülmedi.”
               Yahudi, Ali’nin söylediklerine bir türlü inanamıyordu. Bununla beraber, içini hafif bir korku almıştı. O
            korkunun etkisiyle sordu:
               “Ya bu altındaki at? Onun da kılıcın gibi üstün özellikleri var mı?”
               “Evet! Onun da adı Düldül’dür. O, öyle bir attır ki, binicisini dağdan dağa uçurur. Sıkıştığı zaman, üç
            aylık yolu üç saatte alır. Açlığa, susuzluğa günlerce dayanır. Sahibine çok bağlı ve özverili bir hayvandır.
            Ne kadar becerikli bir binici olursa olsun, üzerine benden başka kimseyi bindirmez.”
               Anter, tekrar uzun uzun gülerek:
               “Bu yalanlara beni inandıramazsın! Çünkü görüyorum ki, sen de benim gibi bir insansın!” dedi.
               Ali:
               “Evet; doğru! Ben de Tanrı’nın başka kulları gibi etten ve kemikten yaratılmışım. Fakat bu madde gücü-
            nün dışında bende öyle bir güç vardır ki, işte ben ona bol bol sahibim!” dedi.
               Hazreti Ali, bunları söyledikten sonra, az önce yere diktiği sancağı eline alarak Düldül’ü hendeğe doğru
            sürdü. At, bu geniş hendeği hiç zorluk çekmeden atlayarak bir sıçrayışta karşı tarafa geçivermişti.
               Ondan, böyle bir hareket beklemeyen Hayber savaşçıları, hemen saldırıya geçtiler. Ali’nin üzerine oklar,
            taşlar, tutuşturulmuş yağlı bez parçaları fırlatmaya başladılar. Fakat çok yetenekli bir savaş atı olan Düldül,
            kahraman sahibini bu tehlikeli silâhlara hedef olmaktan kurtararak yoluna devam ediyordu. Yahudilerin
            korkusu ve telaşı iyice artmıştı.


               O sağlamlığı ile ünlü Hayber Kalesi’nin kapısının iki halkasına, aslan pençesini andıran bileğiyle sımsıkı yapışan
            Şahı Merdan, bu halkaları öyle kuvvetlice çeker ki kalenin demir kapısı yerinden kopar. Hazreti Ali bu kapıyı hendeğin
            üstüne koyarak kale ile hendek arasında bir çeşit köprü kurar. Yahudiler bu saldırılar karşısında daha fazla direnemez-
            ler. Hazreti Ali’nin savaşa katılmasıyla Hayber Kalesi alınmış olur.)
                                                               Hz. Ali Cenknameleri (haz. Ziya Şakir SOKU)
















                                                                                                           53
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26