Page 8 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 1.Ünite
P. 8
1. Ünite
“EDEBÎ AKIM” TERİMİ
“Edebî akım” terimi, tarihî süreç içerisinde; “meslek-i edebî”, “edebî meslek”,
2. Metin “edebiyat okulu”, “yazın okulu”, “edebî mektep”, “edebiyat çığırı”, “edebiyat akımı”,
“edebî cereyan” gibi belli başlı bazı adlarla anılagelmiştir.
Edebiyat araştırmacıları “edebî akım” teriminin kuşatıcı bir tanımını ortaya
koyamamışlar, yalnızca onun bazı özelliklerini belirlemeye çalışmışlardır. Biz de
burada tek tek uygulamadaki edebî akımlar üzerinde durmak yerine hemen he-
men tüm akımları genelleyen teorik anlamda bazı ilkeleri ele almak istiyoruz.
Bir başka ifadeyle burada tartışılacak olan, edebî akımın ne olup olmadığı ve bu terimin bize neleri
çağrıştırdığıdır.
Edebî akımlar, dünya edebiyatlarında gerek millî gerek evrensel düzeyde yeni ve farklı edebî an-
layışları, bu anlayışların belli bir süreç içinde uygulamaya konmasını ve kümelenmeleri simgelemek-
tedir. Ayrıca tarihî gelişimi içinde sanat ve edebiyat hayatını anlamamızda ve bölümlememizde de
edebî akımlar, belirleyici bir rol oynayabilmektedirler.
Edebî akımların ortaya çıkışında genellikle en büyük etkeni, bir önceki edebî anlayış ya da akımın
işlevini yitirmiş olması meydana getirmektedir. En genel anlamda ortaya çıkan her türlü medeniyet,
fikrî ya da sosyal hareket, doğma, büyüme, gelişme ve sönme evrelerinden geçer. Bu, o hareketin
dinamizmini ve canlılığını kaybetmesiyle açıklanabildiği gibi artık fonksiyonunu yitirmesiyle, zama-
nının ihtiyaçlarına cevap verememesiyle de açıklanabilir. Edebî akımların da aynı anlayış içinde ele
alınması mümkündür. Bu doğrultuda bir edebî akım, bir süre sonra işlevini yitirir yitirmez, karşıt bir
akımı doğurmaktadır. Örneğin sanatın bireyselliği, ferdî duyguların ifadesi, insan ve tabiat estetiğinin
işlenmesi temeline dayalı bir edebî akım, toplumun içine girdiği sosyal, ekonomik ve siyasî bunalım
döneminde, sosyal sorunların yoğun biçimde gündemde olduğu bir zamanda genel toplum katman-
larında ilgi ve kabul görmeyerek önemini kaybedebilmektedir. Bunun sonucu olarak sosyal karakterli
bir akım doğabilmektedir. Ancak bu görüş, bütün bütün genelleştirilemez. Nitekim bazı sanatçıların
en zor savaş dönemlerinde bile kendi ferdî duyguları içine hapsoldukları, sosyal heyecandan uzak
oldukları da söz konusu olabilmektedir.
Edebî akımların ortaya çıkışında bir başka sebep de düşünce ve yaşantı düzeyinde belirginlik ka-
zanmış bir felsefî anlayışın, fikrin ya da ideolojinin temel ilkelerini ve umdelerini duygu ve sanat plâ-
nında da ifade etme ihtiyacıdır. Bu durumda edebî akım, zamanının felsefî sisteminin aynı zamanda
bir iz düşümü niteliğine sahiptir. Örneğin klâsisizm Descartes (1596-1650)’ın rasyonalist felsefesine
dayanmaktadır.
Daha çok fizik ve matematiğe dayanan, bilginin kaynağı olarak insan zihnini kabul eden yani ak-
lın önceliğini ve üstünlüğünü ön plânda tutan rasyonalizm, edebiyattaki yansımasını, XVII. yüzyılda
Fransa’da gelişen tabiat, akıl ve sağduyu ilkeleri üzerine kurulu klâsisizm akımında bulmuştur.
20