Page 18 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 2.Ünite
P. 18

2. Ünite







































                  İlk gülüş... ilk diş... ilk kelime... annesine doğru, genç, güzel ve mes’ut annesine doğru ilk adım.
                  Sonra yedinci yaş... Mektebe götürdüğüm gün ne kadar ağlamıştı. Sanki varlığına evden başka
               bir ortak kabul etmek istemiyordu. Fakat bu mukadderdi. O da her oğul gibi sokak, mektep ve çarşı
               arasında, günden güne kat’îleşen bir bölünmeye mahkûmdu.
                  Ve on dördüncü yaş. Hırçınlıklar, iştahsızlıklar... Bize yeni bir ortak daha, ortakların en yenilmezi...
               Karımın mağrur telâşları ve benim ilk endişem.
                  Liseyi, daha sonra fakülteyi bitirdi. Bu arada, onu biraz daha iyi yaşatabilmek için, karım, düğünün-
               den kalma üç beşibirliğini bozdurdu... Ve o, ilk aşkın bahtsızlığı ile sarsıldı, bizi de perişan etti.

                  Böylece biz ona bütün bütün bağlanırken, dünyamız artık tamamen onunla hudutlanırken...
                  “Sen bizden ayrılıverdin. Sevgimiz arttıkça sen biraz daha fazla rahatsız oluyordun. Ben bunu anlı-
               yordum. Sen bunda biraz da hürriyetine tecavüz buluyordun. Fakat annen...”
                  Ben biliyorum. Sen, artık odaların bu döşeniş tarzını hatta bu evi beğenmiyorsun... Uçmayı öğ-
               renmiş bir serçe yavrusu gibi, gözün başka dallarda. Senin düşündüğün, kim bilir ne cici şeydir. Bizi
               misafir edeceğin odayı da unutmamışsındır; buna eminim. Bu kadarı bize... Bana yeter. Fakat annen...
               Bunu sen de seziyor, arada sırada, hatta sık sık kardeşlerini nasıl okutacağından, bizim için neler ta-
               savvur ettiğinden bahsediyorsun. Fakat birbirimizden niçin gizleyelim; sen böyle konuşurken sesini
               titreten şeyde biraz vicdan burkulması ve daha çok çaresizliğin azabı yok mu?.. Ama sen bunun için
               üzülme, senin elinden ne gelir; hayat böyle işte, yapamazsın ki...
                  (...)

                  Sonra ben senin dışarıda ne aradığını, evden niçin kaçtığını da biliyorum. (...) Fakat annen... Kadın-
               cağız böyle birine kapılıvereceksin diye tir tir titriyor. Sen gecelerini böyle dışarıda geçirince, kurun-
               tuları, ışıl ışıl caddeleri ve gazinoları masal mağaralarına çeviriyor.

                  Fakat bütün bunlara ne lüzum var; sen sanki bunları bilmiyor musun?... Ben sanki bütün bu şeyle-
               rin senin kalbini nasıl sızlattığını bilmiyor muyum? Annen, ben... Sen bize bakma. Bütün budalalık biz-
               de. Biraz hasta olmanı bekler gibiyiz. Hâlâ bize en çok ait olduğun günlerdeki gibi kalmanı istiyoruz.
               Değişebileceğini aklımız almıyor. İşte, gözlerimi bir türlü yüzüne çeviremiyorum, sana bakamıyorum.



          50
   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23